Bilimsel Sosyalizm
   Nederlands                               www.bilimselsosyalizm.net  February 15 2025 17:15:18  
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

   Ana Sayfa
   Yazılar/Broşürler
   Görüşler
   Komünist Hareketten
   Devrimci Basından
   Sol Hareketten
   Felsefe
   Katkılarınız
   Arşiv
   Sitede Ara
   Bağlantılar
   İletişim

English
   Home
   Opinion
   Revolutionary Press
   Left Movement
   Philosophy
   Site search
   Web links
   Contact



PARTİ SORUNU VE HAREKETİMİZİN GÖREVLERİ ÜZERİNE - 2
Yazılar-BroşürlerGerek Marx gerek Lenin, proletaryanın bağımsız partisinin kurulması görevleri ile karşı karşıya oldukları zamanlar yukarıdakilere benzer kaygılardan uzak durmasının bilmişlerdir. Proletaryaya sömürüyü ortadan kaldırmak için hizmet görevi gören bir teoriye, bütün komünistlerin ortak programına adını veren bu büyük önderlerimizi bu sorunda da örnek almamak için ne gibi nedenlerimiz vardır ki?

Teorik sorunların ağır basması demek, kapalı odalarda oturup ülke ve dünya devriminin sorunlarından kopuk teorik eğitim çalışması yapmak değildir. Evet, Mao Zedung’u ve ÇKP’yi Değerlendirme Kampanyası’nın açık seçik ortaya koyduğu gibi, Marksist-Leninist teoriyi öğrenme ve uygulama alanında yapmamız gereken çok şey vardır, hem de pek çok. Her ne kadar bilginin gelişmesi insanlık yaşamının sonsuz bir süreci içinde sonsuz olarak sürüp gidecekse de, benim burada “çok şeyden” kastım Marksist-Leninist teorinin temellerine, dünya ve ülke devriminin güncel temel sorunlarına ilişkin öğrenme ve uygulamadır. Teorik sorunların ağır basması demek, üzerinde sınıf mücadelesi verdiğimiz ülkenin ekonomik, toplumsal, politik, kültürel, askeri vb. sorunlarını Marksist-Leninist teorinin ışığında inceleyip proletaryanın mücadelesinin hedef ve amaçlarının kısa ve bilimsel bir biçimde ortaya konması demek olan programın oluşturulmasıdır aynı zamanda. Unutulmamalıdır ki, “Program herkesin gözü önünde yükseklere çekilen bir bayrak gibidir ve herkes parti hakkındaki hükmünü buna göre verir.” (Engels) Kısacası, sorun salt Marksist-Leninist teoriyi öğrenmek sorunu değil, bu teorinin her türlü sömürü ve baskının ortadan kaldırılması için kullanılması sorunudur. Ve zaten Marksizm-Leninizm’in görevi proletaryanın tüm sömürü ve baskıyı ortadan kaldırması için hizmet etmekten başka nedir ki? Proletarya dünyayı tanıyacak. Neyle? Marksist-Leninist teoriyle. Proletarya sadece dünyayı tanımakla yetinmeyecek, onu değiştirecek. Nasıl? Marksist-Leninist teoriyi çok yönlü olarak uygulamak suretiyle.
“Marx’a göre bilimin doğrudan görevi, der Lenin, doğru bir mücadele sloganı sağlamak, yani bu mücadeleyi, belli bir üretim ilişkileri sisteminin ürünü olarak nesnel bir biçimde sunmak, bu mücadelenin zorunluluğunu, içeriğini, seyrini ve gelişme koşullarını anlayabilmektir. Mücadelenin genel niteliğini ve genel amacını, yani tüm sömürü ve baskının tam ve kesin olarak kaldırılmasını gözden kaçırmadan, herhangi bir anda durumu tanımlayabilmek için, her ayrı mücadele biçimini inceden inceye incelemedikçe, mücadelenin her aşamasını bir biçimden ötekine geçişi sırasında izlemedikçe, ’bir mücadele sloganı’ sağlamak olanaksızdır.”  (“Halkın Dostları” Kimlerdir, s. 229)
Bu sözler, diğer şeylerin yanı sıra, Marksizm-Leninizm biliminin büyük tarihi önemini, öğrenilmesi ve kullanılmasının proletaryanın kesin kurtuluşu için taşıdığı büyük önemi oldukça öğretici bir şekilde ortaya koymaktadır. Tam bir ekonomik ve toplumsal kurtuluşa kavuşabilmeleri uğrunda yürüttükleri mücadeleye bir mücadele sloganı sağlayabilmeleri, yani insan toplumunun çeşitli yönlerini kapsayan bir program ortaya koyabilmeleri ve bunu gerçekleştirme yolunda başarıyla ilerleyebilmeleri için, işçilerin Marksist-Leninist teori gibi bir fenere ihtiyaçları vardır. Özellikle proletarya partisinin henüz kurulmadığı, komünist hareketin genç olduğu ve teorik sorunların kaçınılmaz olarak ağır bastığı bir dönemde. Örneğin, proletarya partisinin yeniden kurulma sürecinde bulunulduğu bugünün Türkiye’sinde.

Sınıf mücadelesini kavrayıştaki zayıflık ve çeşitli kaygılar nedeniyle, teorik sorunların ağır bastığını kavrayamamak, daha doğrusu kavrayamamanın devam etmesi, Türkiye proletaryasına doğru bir mücadele sloganı sağlanmasını geciktirir; partinin kurulmasının gecikmesine neden olur ve böylece, henüz hemen hemen birbirinden ayrı olan komünist harekete ve işçi sınıfı hareketine (Aslında komünist hareket işçi sınıfı hareketi ile bilimsel sosyalizmin bir kaynaşmasıdır.) ciddi zararlar verir ve vermiştir de. Bugün ulaştığımız bilinç düzeyi, proletarya partisinin yeniden kurulması sorununda yanlış anlayışlara, kaygılara ve uygulamadaki kendiliğindenliğe son verecek adımları atmaya yetecek düzeydedir. Oportünizmin, revizyonizmin bilincimizi sakatlayıcı etkileri nedeniyle, şimdiye dek bu göreve sıkıca sarılamadık, bu görevle sarmaş dolaş olamadık. Artık olmak zamanı değil midir?

Komünist hareket, yani komünist işçi hareketi, işçi sınıfı hareketi ile bilimsel sosyalizmin bir kaynaşması olmasına rağmen, bu son ikisinin birbirinden ayrı yollardan yürüdüğü, biri varken diğerinin henüz var olmadığı dönemler de olur. Lenin’den okuyalım:
“Marx’ın komünist programı 1848’den önce hazırlanmıştı. O zaman Almanya’da hangi işçi sınıfı hareketi vardı? O zamanlar politik özgürlük bile yoktu ve komünistlerin faaliyeti (bugün ülkemizde olduğu gibi) gizli gruplarla sınırlanmıştı. Kapitalizmin devrimci ve birleştirici rolünü herkese anlatan sosyal-demokrat işçi hareketi, yirmi yıl sonra bilimsel sosyalizmin öğretisi kesinlikle biçimlendiği zaman, büyük ölçekli sanayi daha yaygın hale geldiği ve bu öğretiyi işçi sınıfı arasında yayan yetenekli ve enerjik pek çok kişi ortaya çıktığı zaman başladı.” (Agy., s.219)
Bu pasaj çok değerli bilgiler sunuyor bize:
a)    Kapitalizmin şu ya da bu ölçüde geliştiği bir ülkede işçi sınıfı hareketi olmadan da komünist bir program hazırlanabilir;
b)    Proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesi açısından politik özgürlük büyük önem taşır;
c)    Marx’ın komünist programı (Komünist Manifesto) hazırladığı sırada komünistler Almanya’da birleşik bir örgüt oluşturamamışlardı; henüz “gruplar dönemi” yaşanıyordu;
d)    Kapitalizm işçilerin gücünü birleştirici bir rol oynar (Bazı tarihi şartlarda devrimci bir rol de oynar.); onların güçlerinin bilincine varmasını sağlar;
e)    Bilimsel sosyalizm öğretisi henüz kesin bir biçimlenmeden uzak olduğu ya da bilimsel sosyalizmin ancak temel ilkelerinin bilindiği şartlarda da komünist bir program hazırlanabilir; (Marksist-Leninist teori tamamlanmış ve dokunulmaz bir şey olmasa da artık kesinlikle biçimlenmiştir. Bugün Marksist-Leninist eserler oldukça yaygındır; ancak politik özgürlüğün olmadığı ya da oldukça sınırlı olduğu ülkelerde, diğer nedenlerle birlikte, bu eserlerin temin edilebilmeleri, yaygınlaştırılmaları büyük güçlüklerle karşılaştığından bilimsel sosyalizmin birçok yönü hakkında yetersiz ve yanlış bilgiler var olabilir; bu durum komünist bir programın oluşturulmasını engellemez. Marksist-Leninist teorinin yalnızca farklı olarak uygulanan genel yol gösterici ilkeler sağladığı hatırlanırsa bu nokta daha iyi kavranır.);
f)    Bilimsel sosyalizmin propaganda yoluyla yayılması, işçi sınıfının başkaları için bir sınıf olmaktan çıkıp kendisi için bir sınıf haline geldiği gerçek bir işçi sınıfı hareketi yaratır;
g)    Bilimsel sosyalizmin yayılması ve gerçek bir işçi sınıfı hareketinin oluşması için yetenekli ve enerjik kişilere, bir başka deyişe kadrolara ihtiyaç vardır.
Tartışılan konu açısından özellikle üzerinde durulması gereken son iki noktadır. Birincisi, proletarya partisinin kuruluşu sürecinde temel çalışma biçiminin ne olması gerektiği sorusunun da cevabıdır; bu, bilimsel sosyalizmin propaganda yoluyla yayılmasıdır. Ancak bu şekilde işçi sınıfının en iyi, en aktif ve komünizm davasına en çok bağlı güçleri komünist örgüte kazanılabilir; ancak bu şekilde partinin kuruluşunu gerçekleştirecek kadrolar oluşturulur. Partinin kuruluş süreci bilimsel sosyalizmin propaganda yoluyla yayıldığı, kadroların oluşturulduğu, programın ve taktik ilkelerin hazırlandığı bir süreçtir. Bu süreç, programın ve taktik temel sorunları üzerinde partinin kurulmasıyla sona erer. Bundan sonra partinin inşa süreci gelir. Bu süreçte ilk aşama programın derinleştirildiği, işçi sınıfının öncü unsurlarının esas olarak kazanıldığı aşamadır. İkinci aşama ise partinin geniş kitlelere önderlik edebilir hale geldiği aşamadır.

Stalin, RSDİP’in gerçek anlamda birleşik bir parti haline getirilmeden önce, Rus komünistlerinin ilk görevlerinin “proletaryanın öncüsünü komünizm için kazanmak (sonra kadroları oluşturma, komünist bir parti yaratma, programı ve taktikleri hazırlama)” olduğunu ve bu aşamada komünistlerin “temel çalışma biçimi olarak propagandayı” almaları gerektiğini belirtir. (Strateji ve Taktik, Yıldız Yayınları, s.23)

İkinci aşamada ise, görevin “b) Geniş işçi ve emekçi kitlelerini esas olarak öncü için kazanmak (kitleleri mücadele mevzilerine çekmek)” olduğunu söyleyen Stalin, “Temel çalışma biçimi, kesin savaşlara hazırlık olarak kitlelerin pratik eylemleridir” (s.23), der.

Stalin’in partinin gelişme aşamaları üzerine söylediklerine bir göz atmak oldukça yararlı olacaktır:

“6. 1917’ye dek Partinin gelişme aşamaları:

a)    Temel çekirdeğin, özellikle ‘Iskra’ grubunun vb. yaratılması. Ekonomizme karşı mücadele. Credo (ekonomistlerin programı)
b)    Bütün Rusya ölçüsünde gelecekteki işçi partisinin temeli olarak parti kadrolarının oluşturulması (1895-1903). II. Parti Kongresi.
c)    Kadroların işçi partisine doğru geliştirilmesi ve Partinin proleter hareketi içinde yeni seferber edilmiş işçilerle güçlendirilmesi (1903-1904). III. Parti Kongresi.
d)    Menşeviklerin parti kadrolarını partisiz bir kitle içinde eritmek amacıyla bunlara karşı mücadelesi (‘İşçi Kongresi’) ve Bolşeviklerin, Partinin temeli olan parti kadrolarının korunması için mücadelesi.
e)    Tasfiyeciler ve Parti taraftarları. Tasfiyecilerin yenilgisi (1908-1910).
f)    1908’den tümüyle dahil olmak üzere 1916’ya dek. Çalışmanın yasadışı ve yasal biçimlerinin birleştirilmesi dönemi ve Parti örgütlerinin tüm çalışma alanlarında gelişmesi.” (Agy., s.13-14)
“Rusya Komünist Partisinin Gelişmesinde Üç Dönem:

a)    Proletaryanın öncüsünün (yani partinin) kurulması dönemi, parti kadrolarını toplama dönemi (Parti bu dönemde güçsüzdür, bir programı ve genel taktik ilkeleri vardır; ama kitle eylemi partisi olarak güçsüzdür.);
b)    Komünist Partisinin önderliği altında devrimci kitle mücadelesi dönemi. Bu dönemde Parti, bir kitle ajitasyonu örgütünden bir kitle eylemi örgütüne dönüşür, hazırlık döneminin yerini, devrimci eylemler dönemi alır;
c)    İktidarı aldıktan sonraki Komünist Partisinin iktidar partisine dönüşmesinden sonraki dönem.” (Agy., s. 28)
Birinci dönem, partimizin biçimlenme, yaratılma dönemidir. Bu dönem, ‘Iskra’nın kuruluşu ile III. Parti Kongresi’ne- o dahil olmak üzere- kadar geçen süreyi kapsamaktadır. (1900’ün sonundan 1905’in başına dek.” (Agy., s. 29)
Bu dönemde hem partinin, hem de işçi sınıfı hareketinin genç olmasından, devrimci durum ve devrimci hareketin ya hiç olmamasından ya da güçsüz olmasından, özellikle devrimin ilk aşamalarında köylülerin suskun ya da sadece mırıldanıyor olmalarından ve işçilerin “yalnızca kısmi talepler uğruna ekonomik grevi ya da bir kent çerçevesindeki siyasal grevi bildiklerinden” (Vurgular bana ait) dolayı partinin itici güç olarak zayıf olduğunu belirten Stalin, Partinin strateji ve taktiği üzerine şunları söyler:
“Partinin stratejisi -strateji yedek güçlerin varlığını ve bunlarla hareket edebilme olanağını önkoşul olarak gerekli kıldığından- zorunlu olarak sınırlandırılmıştır ve oldukça yetersizdir. Parti, hareketin stratejik planını değiştirmekle, yani hareketin izlemesi gereken yolu (askeri anlamda değil) saptamakla yetinir.” (Agy., s. 29)-30)
“Partinin taktiği de … zorunlu olarak iyice sınırlandırılmıştır ve atılımdan yoksundur.” (Agy.)
Bu dönemde “Partinin çabasının ve sorunlarının odak noktasını bizzat Partinin kendi varlığını sürdürmesi ve kendini koruması oluşturur. Bu dönemde, Parti kendi kendine yeterli bir güç olmaya çalışır.” (Agy., s. 30) (Vurgular bana ait). Çarlığın saldırıları ve Menşeviklerin içten yıkma girişimleri “Partinin tüm varlığını öylesine tehdit ediyordu ki, bu dönemde Partinin korunması sorunu acil bir önem kazanmıştı.”

Rusya komünistleri, birinci dönemde, süreçler zincirinin özel halkasını bulmakta güçlük çekmediler. Lenin’in yöneticiliğinde Iskra bu halkayı sıkıca kavradı:
“Bu dönemde Rusya’da komünizmin temel görevi, işçi sınıfının en iyi, en aktif ve proletarya davasına en çok bağlı güçlerini Partiye kazanmak, proletaryanın Partisini biçimlendirmek ve birleştirmektir. [‘komünizm için proletaryanın öncüsünü kazanmak’ (Lenin)]” (Agy., s. 30) (Vurgular bana ait)
Partinin artık ciddiye alınması gereken bir itici güç haline geldiği, kendi kendine yeterli olmaktan çıkıp önder olma aracına dönüştüğü “İkinci dönem (Ekim 1905-Ekim 1917) geniş işçi ve köylü kitlelerinin Parti için, proletaryanın öncüsü için kazanılması dönemidir.” (Vurgular bana ait)
“Partinin stratejisi bu dönemde atılım kazanır; öncelikle, köylülük gibi bir yedek kazanmaya ve ondan yararlanmaya yöneliktir ve bu çalışmaya önemli başarılar eşlik eder.”
“Aynı zamanda partinin taktiği de atılım kazanır; kitlelerin hareketi ve örgütlenmesi, Partinin ve diğer devrimci örgütlerin çalışmaları daha önce olmayan yeni biçimlerle zenginleşir. (Agy., s. 32)
Partinin iktidar partisi haline gelmesinden sonraki dönem üzerinde, şu anda tartıştığım konu nedeniyle, durmuyorum.

Rusya’ya özgü bazı somut şartları (Örneğin partinin dağınık gruplar olarak var olması ve Iskra’nın bu grupları birleştirmeyi amaçlayan bir organ olması gibi) bir kenara bırakacak olursak, partinin kuruluş dönemi ve kurulduktan sonraki dönem için belirtilenlerin evrensel bir geçerlilik taşıdığını söyleyebiliriz.
Birinci dönem, komünist hareket için henüz çocukluk dönemidir ve tabii ki, bir çocuktan yapamayacağı değil, yapabileceği şeyler, yapması gereken şeyler istenmelidir. Stratejinin kaçınılmaz olarak sınırlı olması (Vurulacak hedefe yönelik temel güç ya da güçleri, dolaylı ve dolaysız yedekleri tespit etmekle yetinmek) ve taktiğin atılımdan yoksun olması (özellikle kitlelerin durumu nedeniyle) iyi kavranmadığı takdirde, Rusya komünistlerinin bu çocukluk döneminde görevlerini yapmadıkları, pasif, hantal kaldıkları, sınıf mücadelesine yabancılaştıkları vb. sonuçlara varmak gayet mantıki (!) olur.

Partinin geniş kitlelere önderlik edebilir bir duruma gelemediği birinci dönemde, komünist faaliyetin ağırlık noktasını kitle mücadelelerinin geliştirilmesi oluşturamaz. Ama, hareketimiz, zincirin kavranması gereken özel halkasını kavrayamadığı için, “Son dönemde (1977 başı-1979 başı -Benim notum) … faaliyetinde ağırlığı kitle mücadelelerinin geliştirilmesine vermiştir. …” (PDPY, S.5, Faaliyet Raporu, s.43) (Vurgular bana ait)

Temel görev proletarya partisinin yeniden kurulmasıdır, diyerek kitlelerin mücadelesinin (çoğunlukla ekonomik nitelikte olsa bile) geliştiği şartlarda kollarını kavuşturup oturmak komünistlerin işi değildir şüphesiz. Onlar, halkanın ellerinden kurtulmasına imkân vermeden, ne kadar sınırlı olursa olsun, her şart altında işçi sınıfının politik bilinç kazanması bakımından sürekli bir görev, sürekli bir iş olan politik ajitasyon faaliyetini yürütürler; güçlerini dağıtmadan, oraya buraya koşturup nefes nefese kalmadan güçleri oranında komünist örgütlerini inşa etmeye ve olabildiğince kitlelerin örgütlenmesine ve mücadelelerinin geliştirilmesine çalışırlar. Hem zaten “kitle” kavramı da değişkendir; bazı dönemlerde bir ya da birkaç fabrika, mahalle ya da küçük bir bölgedeki yüzleri ya da binleri ifade eder, bazı dönemlerde ise milyonları. Ama, biz sınıf mücadelesi yürüten bir örgütüz, deyip halkanın elimizden kurtulmasına izin verirsek, meşhur sözü adapte edersek, zincirin ucunu kaçırmış oluruz.

Dikkatlerin proletarya partisinin yeniden kurulması üzerinde değil de başka sorunlar üzerinde toplanması, örneğin kitle mücadelelerinin örgütlenmesi, proletarya partisinin yeniden kuruluşu sorunundan soyutlanmış bir şekilde çalışma tarzının düzeltilmesi üzerinde toplanması sınıf mücadelesi sürecinde proletaryanın bilinçli bir sözcüsü olmak yerine kendiliğinden hareketin peşinden sürüklenmek demektir. Bu da özünde iç içe geçmiş bulunan işçi sınıfı hareketi ile komünist harekete son derece zarar verir. Yıllardan beri bu görevi baş köşeye oturtmamamızın, oturtamamamızın; bilinçli-planlı bir faaliyete girişmememizin yol açtığı zararlar ortada: Proletarya öz partisinden yoksun; Marksizm-Leninizm adına hareket eden bir yığın örgüt kitlelerin ileri unsurlarını etkileri altında tutuyor; Marksist-Leninist teori adına her türlü burjuva, küçük-burjuva teoriler piyasaya sürülüyor; proletarya hâlâ başkaları için sınıf olmaya devam ediyor; işçi sınıfı hareketi ile bilimsel sosyalizm ayrı ayrı yollardan yürüyorlar … ve bütün bunlardan emperyalizm ve hakim sınıflar alabildiğince yararlanıyorlar.
Hareketimiz Örgütsel Düzeltme Kampanyası’nda düştüğü hataya Konferans’ta da düştü. X’de aynı hatayı bugüne dek sürdüre geldi. (En azından 1980 Ekim’ine kadar.)
“… Bugün tüm örgütümüz dikkatini, bünyesindeki hastalıklardan kurtulmanın üzerinde toplamışsa, bunu konuşuyor, bunu tartışıyor, bunun özlemiyle doluysa hastalıklardan kurtulmak için gerekli asgari koşullar oluşmuş demektir...”  (PDPY, S.5, s.3) (Vurgular bana ait)

“Hatalarımızın işte bu eksen (siyasi mücadeleyi ele alıştaki kendiliğindenlik – Benim notum) etrafında şekillendiğini bugün daha açık kavrıyoruz. İdeolojik alanda uzunca bir dönem sübjektif iradeciliğin, 76’dan sonra ise kaba materyalizmin kaynaklık ettiği hatalar, siyasi mücadele ve önderlik sorununun kavranışından itibaren giderilebilir. Bu nedenle siyasi mücadeledeki zaaflarımız üzerinde tüm dikkatlerimizi toplamalıyız.” (Agy., s.19) (Vurgular bana ait)

Gerek PDPY Sayı 5’te gerek Sayı 6’da dikkati çeken husus, tüm dikkatlerin üzerinde toplanması gereken sorunun siyasi mücadele ve önderlik anlayışındaki yetersizlik olduğu vurgulanmasına rağmen, proletaryanın burjuvaziye karşı politik mücadelesinin yürütülebilmesi için, bu mücadelenin en önemli aracı olan proletarya partisinin kurulmamış olmasıyla bu yetersizliğin bağının bir kez bile olsa kurulmamış olmasıdır. Proletarya partisinin yeniden kurulmasının içinde bulunduğumuz sürecin özel halkası olduğunu, bu süreçte, kaçınılmaz olarak, teorik sorunların ağır bastığını kavramamak, bu görevi, şu ya da bu nedenlerle, ertelemek politika sanatı ile, doğru bir siyasi mücadele ve önderlik anlayışıyla bağdaşır mı? Partinin kurulmasının en önemli görev olduğunu kavramayacaksın, bunun gereklerini yerine getirmek için ciddi hiçbir adım atmayacaksın ama kendiliğindenlikten kurtulacaksın. Mümkün müdür bu? Kendiliğindenliğin daniskasını yapmaya devam edeceksin, bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisinekleri yok etmeye çalışacaksın hem de kendiliğindenlikten yakanı kurtaracaksın. Olur mu böyle şey? “Bütün politika sanatı(nın), elimizden koparılıp alınması en güç olan halkayı, elinde tutana bütün zincire sahip olmayı en çok garanti eden halkayı gücümüzün yettiği kadar sıkı tutmaktan başka bir şey” olmadığını (Lenin) kavramadığımız sürece, ne yaparsak yapalım, yakamızı kendiliğindenlikten kurtaramayız. Proletarya partisinin henüz kurulmadığı bir sırada, Rus komünistleri ve Marx dikkatlerini partinin kurulması üzerinde toplarken biz ne yapıyoruz? Dikkatimizi başka şeyler üzerinde topluyoruz, politika sanatı konusundaki acemiliğimizi sergiliyoruz. (Lenin, Almanya’da, 1848 Devriminin hemen sonrasında, dikkatler bağımsız bir işçi partisinin kurulması üzerinde toplandığı için, Marx’ın geçici bir devrim hükümetine katılmaktan söz etmediğini yazar.)

Hareketin hatalarının ele alındığı aynı yazıda, yukarıdaki alıntılardaki görüşe aykırı bir görüş vardır. Bu görüşe göre, proletarya partisinin yeniden kuruluşunun şartlarını olgunlaştırmak için örgütsel alandaki hata ve zaaflara karşı mücadele öne çıkarılmalıdır; bu arada da siyasi mücadele ve önderlik kavrayışı derinleştirilmelidir.
“… (Marksist-Leninist kadrolar) partinin, M-L Hareket tarafından yeniden kurulmasının şartlarını olgunlaştırmada esas olan ideolojik-siyasi mücadele görevlerinin başarıyla yürütülebilmesini, bunun yerine getirilmesini ciddi ölçüde zaafa uğratan hataların aşılmasıyla mümkün olacağının bilincindedir. Hataları aşarak, ideolojik-siyasi mücadele, dolayısıyla partiyi yeniden kurma görevlerinin esasını yerine getirebilmenin bugün (vurgu dergiye ait) özellikle örgütsel alandaki hata ve zaaflara karşı mücadeleyi öne çıkarmakla, örgütlenmede ve çalışma tarzındaki sağcı-kendiliğindenci [sic] etkileri aşmakla gerçekleşeceğini, bunu yaparken siyasi mücadele ve önderlik sorunundaki kavrayışımızı derinleştirmemizin zorunluluğunu kavramışlardır.” (Agy., s.3) (Vurgular bana ait)
Dikkatlerin neyin üzerinde toplanması gerektiği konusunda bu pasajdaki ve hemen yukarıdaki iki alıntıdan ilkindeki tespit ile ikincisindeki tespit arasında, hareketimizin hata ve zaaflarının esasını ne olduğuna ilişkin olarak, taban tabana zıtlık mevcuttur. Bir görüş dikkatlerin siyasi mücadele ve önderlik sorunundaki hata ve zaaflar üzerinde toplanması gerektiğini belirtirken, diğeri ise örgütsel hata ve zaafların düzeltilmesinin öne çıkarılması gerektiğini belirtiyor. Birincisi, proletarya partisinin yeniden kurulması sorunundan kopuk bir şekilde ve bu anlamda oldukça eksik ama yine de yerinde olarak, faaliyetimizin muhtevasına ilişkin bir sorunu tartışır ve dikkatlerin bunun üzerinde toplanmasını önerirken, diğeri faaliyetin biçimine ilişkin sorunları öne çıkarmayı öneriyor. Faaliyetimizin muhtevasına ilişkin sorunlar üzerinde kafa yormaktan ziyade biçiminin düzeltilmesi üzerinde duruyor.

Hiç kuşkusuz biçimin aksak olması içeriğin gelişmesinin önünde engeldir. Bundan dolayı, proletarya partisinin yeniden kurulması için yerine getirilmesi gereken görevlerin başarıyla tamamlanabilmesi için, örgütsel alandaki hata ve zaaflara, yani hareketin kendi örgütlenmesindeki ve çalışma tarzındaki hata ve zaaflara karşı mücadele büyük önem taşır. Örneğin, Leninist çalışma tarzının başlıca iki unsurundan biri olan Rus devrimci atılımı, teorik sorunların ağır bastığı bir dönem olması nedeniyle de özellikle bu dönemde en çok ihtiyacımız olan bir özelliktir. Diğer unsurlardan özellikle hareket-içi demokrasiyi, eleştiri ve özeleştiriyi sayabiliriz. Ancak, bütün bunlar, proletarya partisinin yeniden kuruluşu sürecinde dikkatlerin örgütlenme ve çalışma tarzındaki hata ve zaaflar üzerinde toplanmasını gerektirmez. Bu, özellikle iki nedenden ötürü böyledir. Birincisi, dikkatlerin biçimin aksak ve düzeltilmesi gereken yanları üzerinde toplanması özellikle faaliyetin muhtevasına ilişkin olarak durgunluğa, enerji kaybına, sözle eylem arasındaki anlaşmazlığa (Örneğin, proletarya partisinin yeniden kuruluşu temel görevdir tespiti yapıldıktan sonra teorik sorunların ağır bastığı unutulur ve dikkatler faaliyetin biçimindeki aksaklıklar üzerinde toplanırsa proletarya partisinin kuruluşu, kaçınılmaz olarak, gelişimlerin seyrine terkedilmiş olur) neden olur. İkincisi, örgütlenme ve çalışma tarzındaki hata ve zaafların düzeltilmesi kısa süreli, bir ya da birkaç kampanya ile halledilecek bir sorun değil, sınıfsız topluma kadarki uzun tarihi sürecin bir sorunu olmasıdır. Örgütsel Düzeltme Kampanyası biçimi özden koparıp düzeltmeye çalışmadı mı? Aynı hatayı sürdüren Konferans ve X, biçimdeki aksaklıkların düzeltilmesi üzerine uzun uzadıya kafa yormadılar mı? Ve hala biçim sorununu tartışmaya devam etmiyor muyuz? Etmeyecek miyiz?

Biçim son derece önemli aksaklıklar taşıyabilir; ama önemli olan faaliyetin muhtevasıdır. Komünist muhtevalı bir faaliyet yürütülmüyorsa biçimin aksaksız olması (Bu mümkün değildir ve ayrıca Leninist çalışma tarzı doğru olarak ancak komünistler tarafından uygulanabilir) bir örgütü komünist kılmaz. “Herhangi bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.” (Lenin) (Vurgular bana ait) sözü bir an bile olsa akıldan çıkarılmamalıdır. Muhakkak olan bir şey vardır ki, o da komünist faaliyetin, önceleri ne kadar aksak olursa olsun, sürekli olarak biçimdeki aksaklıkları düzelteceği gerçeğidir.

Bir üçüncü görüş ise şöyledir:
“… Bu koşullarda (siyasi karmaşa koşulları kastediliyor -Benim notum), M-L hareket oportünist revizyonist akımlarla kesin hesaplaşmaya girişmelidir. Bu partinin yeniden kurulmasının şartlarını olgunlaştırmada, siyasi karmaşayı aşmada en önemli görevdir…”  (PDPY, S.6, s.9) (Vurgular bana ait)
Bu görüşe göre, dikkatlerin üzerinde toplanması gereken ne siyasi mücadele ve önderlik sorunundaki hata ve zaaflardır ne de örgütsel alandaki hata ve zaaflardır; dikkatlerin üzerinde toplanması gereken en önemli görev ideolojik ve siyasi mücadeledir. Buna göre “ideolojik-siyasi inşa” tamamlanmıştır ve şimdi yapılması gereken “ideolojik -siyasi mücadeledir”; kesin hesaplaşmadan kastedilen de budur.

İşte, proletarya partisinin yeniden kuruluşunun şartlarını olgunlaştırmada dikkatlerin üzerinde toplanması gereken üç ayrı ve birbiriyle çelişen “en önemli görev”. Bu durumda proletarya partisinin kuruluşu sorununu gerçekten kavradığımızı söylemek mümkün mü? Bu soruya olumlu bir cevap vermek pek kolay olmasa gerek.

Burada ikinci görüşün dile getirildiği bir önceki alıntıya geri dönelim. Bu alıntıda proletarya partisinin “yeniden kurulmasının şartlarını olgunlaştırmada esas olan ideolojik-siyasi mücadele görevleridir” (Vurgular bana ait) tespiti yapılıyor. Ama, buna rağmen, bu görevlerin başarıyla yürütülebilmesi için bile olsa, “örgütsel alandaki hata ve zaaflara karşı mücadeleyi öne çıkarma”yı (Vurgular bana ait) önermek, biçimdeki aksaklıklarının düzeltilmesinin kısa süreli bir sorun olmadığının kavranmamasının yanı sıra, esas olduğu savunulan ideolojik-siyasi mücadele görevlerinin fiilen geri plana itilmesi demektir.

Bir diğer nokta, proletarya partisinin “yeniden kurulmasının şartlarını olgunlaştırmada esas olan ideolojik-siyasi mücadele görevleridir” tespitinin taşıdığı önemdir. Gerçi bu tespit “ideolojik-siyasi inşa” ve “ideolojik-siyasi mücadele” ayrımı yapan ve “inşa” görevlerinin tamamlandığını varsayan bir anlayışın ürünüdür; ama yine de eleştirdiğim diğer tespitlerden çok daha önemlidir. İdeolojik-siyasi mücadele görevlerinden sadece diğer fikir akımlarıyla “kesin hesaplaşmaya” girişilmesi değil de bilimsel sosyalizmin propaganda yoluyla yayılması, bu bilimin yol göstericiliğinde ülke ve dünya devriminin sorunlarını inceleyerek programın oluşturulması ve diğer devrimci fikir akımlarıyla hesaplaşmaya girişilmesi (Bütün bunlar iç içe geçmiştir) gerektiği anlaşılsaydı son derece doğru olurdu. Sorunu böyle kavrayış, nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin, teorik sorunların ağır bastığını kabullenmek olurdu da ondan. Ama, ne var ki, sorun böyle anlaşılmadı ve anlaşılmadığı için de şimdiye dek proletarya partisinin yeniden kurulmasına ilişkin görevlerin tespitinde ve yerine getirilmesinde planlı olarak ciddi adımlar atılamadı. Bizim yapamadığımızı hayat bizim için planladı; bize “MZD”nin ve ÇKP’nin değerlendirilmesinin ve hareketimizin genel çizgisinin gözden geçirilmesinin ne kadar önemli olduğunu, bunlar yapılmadan proletarya partisinin yeniden kurulması sorununda, bırakınız ciddisini, doğru dürüst bir adım atamayacağımızı gösterdi ve bize ciddi adımlar attırdı. Bir başka deyişle, bizi ciddi adımlar atmaya zorladı. Bundan böyle, bu soruna ilişkin olarak, gelişmeler tarafından sürüklenmez, atacağımız adımları kendimiz zamanında planlayabilirsek proletarya partisinin yeniden kurulmasının şartlarını çok daha hızlı bir şekilde olgunlaştırabiliriz.

Konferans’tan sonraki süreçte, hareketin önündeki bir dizi görev içinde proletarya partisinin yeniden kurulmasının merkezi noktayı oluşturan güncel görev olduğunun kavranması yönünde, yeterli olmasa bile, küçümsenmeyecek bir mesafe katedilmiştir. PDPY’nin 6. Sayısında partinin yeniden kurulmasının şartlarını hazırlamada, diğer fikir akımlarıyla kesin bir hesaplaşma anlamında, ideolojik mücadelenin çıkış noktası yapılması (5. Sayıda yapılan örgütsel alandaki hata ve zaafların giderilmesinin öne çıkarılması tespitiyle çelişiyor) programın oluşturulmasına ilişkin sorunların tamamlandığını, artık söz konusu olanın diğer akımlarla hesaplaşmak olduğunu varsayması (Bu sadece bir varsayımdı; çünkü hayatın gerçekleri bunun yanlışlığını kanıtladı.) yanlıştır. Her şeyden önce, programın oluşturulması (sadece formüle edilmesi değil), var olduğu kadarıyla, diğer fikir akımlarıyla teorik mücadeleden soyutlanamaz. Örneğin, hareketimiz, sosyoekonomik yapı, faşizm, çelişmeler, milli mesele ve parti sorunu vb. konularda çeşitli akımların ya da görüş sahiplerinin yanlış olan fikirlerini eleştirme sürecinde çözümlere ulaşmış ya da görüşlerini derinleştirmiştir. Konferansın yapıldığı zamanda olduğu gibi, PDPY’nin 6. Sayısındaki yazının yazıldığı zamanda da teorik sorunlar hâlâ ağır basıyordu ve şimdi de öyledir. Aşağıdaki şu sözler bunun bir kanıtın olarak alınabilir:
“ÇKP ve Mao Zedung’u değerlendirme amacıyla açılan tartışmada doğru sonuçlara ulaşılması, ideolojik mücadelede güçlü bir atılım yapılmasına sağlam bir dayanak olacaktır.” (s.103) (Vurgular bana ait)
Bu gerçekten çok önemli bir tespittir. Konferans bu kampanyanın önemini kavramamış, sorunun genel çizgimizi âdeta pek ilgilendirmediği, çizgimizde pek bir değişiklik gerekmeyeceği anlayışıyla hareket etmiştir. Hayat Konferans’ın yanılgısını ortaya koymuştur. PDPY’nin 6. Sayısındaki yazıyı Konferans’ın tespitleri temelinde yayımlayan X’in kavrayışı, teorik sorunların çözümünün ağırlık taşıdığı kavranamamakla birlikte (Buna yukarıda değinildi), özellikle 1979 Ağustos’undan itibaren giderek gelişmiştir ve şüphesiz ki gelişecektir.

“MZD”nin hareketimizin programı üzerinde ciddi bir etkide bulunmayacağının varsayılması, Konferans’ın bu kampanyanın taşıdığı önemi kavramadığının bir kanıtı olduğu gibi, partinin kuruluşu sorununu küçümsediğinin, basite indirgediğinin de bir kanıtıdır. Ama bu küçümseyiş, bu basite indirgeyiş partinin kuruluşunun gerektirdiği somut görevlere ilişkin mükemmeliyetçilikle iç içe geçmiştir aynı zamanda.

Soruna daha yakından bakalım. PDPY’nin 6. Sayısındaki yazıda, Marksist-Leninist Hareket’in,” Partinin yeniden kurulması için, önündeki engellerin temizlenerek şartların olgunlaştırılmasını, eksikliklerin giderilmesini en önemli görev olarak” belirlediği ve bunları somutlaştırdığı söylenmektedir (s.29). Bu en önemli görevler şunlardır:
“… En temel görevlerin; program taslağının hazırlanması, sapmalara karşı güçlü ideolojik mücadele, komünistlerin birliğinin sağlanması ve proletaryanın doğal önderleri durumunda olan devrimcilerin komünizme kazanılmasıdır.” (s.26) (Vurgular bana ait)
Bir başka sayfada, bu görevler içinde, diğer fikir akımlarıyla kesin hesaplaşma anlamında ideolojik mücadelenin çıkış noktası yapılarak samimi devrimcilerin kazanılması, program taslağının hazırlanması, hareketin tüzüğünün gözden geçirilmesi ve ideolojik-siyasi mücadeleyle devrimcilerin kazanılması mücadelesinin birleştirilmesi vb. bazı pratik hazırlıkların yapılması gerektiği tespit edilmektedir.

Komünist hareketin doğmasıyla birlikte partinin kurulmasının çözülecek bir sorun haline geldiğini belirten yazı, çok doğru olarak, “Partinin kurulması görevinin gündemde kalış sürecinin” “parti için (partinin kurulması için olmalı- Benim notum) koşulların olgunlaşma süreci” olduğunu belirtiyor. Bu bilinen bir şeydir; ancak yine de kuvvetlice vurgulanması gereken bir şey. Eğer Türkiye’de proletarya partisinin yeniden kurulmasının koşullarının olgunlaşması bilinçsiz sürecin kendisine bırakılmayacak, bilinçli bir müdahalede bulunulacaksa, bu görev süreçler zincirinin özel halkası olarak ele alınmalı, onu yerine getirmek için bilinçli, planlı bir faaliyet yürütülmelidir. Bilinçsiz bir sürecin bilinçli bir sözcüsü olan proletarya partisinin kuruluşu bilinçsiz bir sürecin kendiliğinden gelişmesine terkedilemez.

Yazı, doğru olarak, proletarya partisinin fiilen yeniden kurulmasının sadece belirli görevlerin yerine getirilmesine bağlanamayacağını, somut şartların somut tahlilinin gerektiğini belirtir:
“… Yine hazırlıkların yeterli oluşu da başlıca görevlerin birine veya sadece bunların tümüne bakarak değil, aynı zamanda ülkedeki bir dizi sorunu gözönüne [sic] alarak değerlendirilir. Somut şartların somut tahlili bunu gerektirir.” (s.28)
Gereken görevlerin yerine getirilmesinden başka hangi somut şartlardan söz edilmek istendiği açık değildir. Kanaatim odur ki, burada şematik, mekanik ve aceleci yaklaşımlardan sakınmak gerektiği vurgulanmak isteniyor.

Doğru olarak “… Partinin ideolojik hazırlığının olgunlaştırılabilmesi için şu veya bu karşı-devrimci fikir akımının ya da küçük-burjuva sapmanın çökertilmiş olması türünden kayıtlar konamaz…” (s.27) (Vurgu bana ait) diyen yazı, yanlışlığı oldukça açık olan ve genel tespitlerimize ve yazının içeriğine de ters düşen bir şekilde “…küçük-burjuva temelde Marksist-Leninist programa saldıran grupları kazanmaktan” (Vurgular bana ait) bahsediyor. Aslında anlatılmak istenen, ideolojik mücadele ile bu grupların içinde komünizme en yakın devrimcilerin kazanılmasıdır; ama yukarıdaki ifade sanki bütün grupların kazanılabileceği anlayışını yansıtmaktadır.

Ayrıca, hareketimizin dışında da komünistler varmış gibi, “komünistlerin birliğinin sağlanmasından” bahsedilmesi de aynı tür bir yanlışlıktır. Geçici olarak, hareketimizin dışında komünistler olabilir ancak bugün yoktur ve zaten Konferans’ta böyle bir tespit yapılmamıştır. 27. Sayfada, Lenin’den, partinin kurulması için komünistlerin çoğunun birleştirilmesinin şart koşulamayacağını belirten bir alıntı yapılması da aynı anlama gelmektedir ve Rusya’daki gruplar dönemi ile Türkiye’nin somut şartlarını ayırt etmede gösterilen bir zayıflıkla ilişkilidir.

Yaptığım son alıntılarda kimi sözcükleri ya yanlışlıkları ya da eksik ifade edilmiş olduklarından dolayı vurguladım. Örneğin, küçük-burjuva demokrat akımları “sapma” olarak nitelendirmek yanlıştır; çünkü Marksizm’den şu ya da bu yönde sapma düzeltilebilir; ama küçük-burjuva gruplar, programlarının niteliklerini belirlediği gibi, Marksizm aleyhtarı ideolojik-politik akımlardır. Henüz bir eğilim haline gelmeden sapma düzeltilebilir; ama faaliyetinin muhtevası küçük-burjuva olan bir akım Marksist-Leninist bir akıma dönüştürülemez. Bu onun içinden Marksist-Leninist kişi ya da grupların çıkmasına engel değildir.

“Komünistlerin birliğinin sağlanması” anlayışına değindim.

“Samimi devrimciler” tanımıyla kastedilen küçük-burjuva gruplar içinde komünizme en yakın olan devrimciler ya da ortaya çıkabilecek komünistler olmalı.  Yoksa, komünist olmayanları “samimi olmayan devrimci” olarak nitelemenin yanlışlığı oldukça açıktır. Küçük-burjuva devrimcileri birer samimi demokratik devrim taraftarlarıdırlar; ama onlar kalkar da proleter devrimciliğe soyunurlarsa, oldukları gibi değil de başka türlü görünmek istediklerinden dolayı samimiyetsizliğe düşerler.

Ayrıca proletaryanın doğal önderlerinin komünizme kazanılması kısa süreli bir iş olmadığı gibi, partinin kurulmasının bir şartı da olamaz. Partinin oluşturulması sürecinde proletaryanın doğal önderleri komünizme kazanılmaya çalışılır; sınıfla sıkı bağlar kurabilecek parti kadroları ancak bu şekilde oluşturulabilir ve zaten diğer fikir akımlarıyla hesaplaşmaya girişmek bunu sağlamaya yöneliktir. Proletaryanın öncü unsurlarının komünizme kazanılması görevi daha ziyade partinin inşası sürecinin bir meselesidir.

Hemen iki sayfa sonra yazı hatasını düzeltiyor. Kitlelerin doğal önderlerinin (öncü unsurları demek daha doğru olur) çoğunluğunun kazanılmasının uzun süreceğini belirten yazı, “Bu görev esas olarak partinin önderliğinde gerçekleşebilir… Devrimci unsurların şu veya bu ölçüde kazanılması gerektiği şartı konamaz.” (A.g.y., s.28) diyor. Bunun yanı sıra, partinin kuruluşu sürecinde bu görevi küçümseme ve bu görevin esas olarak partinin kuruluşu sonrasının bir görevi olduğunu kavramayan iki hatalı tutuma dikkat çekiyor.

ÇKP ve Mao Zedung’u Değerlendirme Kampanyası’nda ulaşılan doğru sonuçların “ideolojik mücadelede güçlü bir atılım yapılmasına sağlam bir dayanak olacağı” söylenen paragraftan hemen sonra gelen paragrafta, doğru olarak, şunlar söyleniyor:
“Aynı süreç içinde işçi sınıfı hareketiyle birleşmede belirli ölçüde mesafe katedilecek, oportünist-revizyonist akımların devrimciler üzerindeki etkileri zayıflayacaktır. Bu mücadele özellikle kitlelerin ileri unsurlarının gözünde M-L platformla, görüşlerle oportünist, revizyonist görüşler arasındaki ayrımın netleşmesine hizmet edecektir.”  (A.g.y., s.103)
Belirtildiği gibi, parti kadrolarının oluşturulması da ancak böyle bir mücadeleyle mümkün olabilir. Partinin kuruluş sürecinde, komünistler işçi sınıfının en iyi, en aktif ve komünizm davasına en çok bağlı güçlerini kazanmalıdırlar. Lenin’in deyişiyle, bu, “komünizm için proletaryanın öncüsünü kazanmaktır.” Bu da ancak program ve taktik ilkeleri oluşturarak diğer fikir akımlarıyla hesaplaşmakla mümkündür.

BAZI KISA NOTLAR

1. Program işçi sınıfının mücadelesinin hedef ve amaçlarının kısa ve bilimsel bir biçimde ortaya konması olmasına rağmen, program sorunu salt onu formüle etmeye indirgenemez. Politikanın genel ifadesini içeren program, bir komünist örgütün ya da partinin genel, resmi ifadesidir ve eğer partinin kurulması aşamasına varan olgunluğa (özellikle ideolojik olgunluğa) erişilmişse, proletaryanın sınıf mücadelesinin sorunlarına çözümler getirilmişse, bu çözümlerin ya da politikaların kısa ve bilimsel bir biçimde formüle edilmesi tali bir sorundur.

Bilindiği gibi, özellikle Birinci Tartışma Kampanyası sırasında, parti olmadığımızı izah ederken programın olmamasını, yani görüşlerimizin formüle edilmemiş olmasını öne çıkarıyorduk. Hareketin komünist bir genel çizgiye sahip olduğu söylendiği halde, partinin henüz mevcut olmaması, kongrenin toplanmamış olmasının yanı sıra, bu genel çizginin formüle edilmemiş olmasına bağlanıyordu. Ama, buna rağmen, programın oluşturulmasına da girişilmiyordu. Konferans’a kadar olduğu gibi, Konferans sonrasında da (kısa bir süre için) devam eden bu anlayışın nedeni Konferans ve sonrası için temel sorunların teorik çözümünün, bir başka deyişle “inşa” görevlerinin tamamlandığının düşünülmesiydi. Mao Zedung’u ve ÇKP’yi Değerlendirme Kampanyası bunun böyle olmadığını gösterdi. Konferans öncesi program sorununun böyle ele alınışının nedeni ise ideolojik uzlaşmacılık, kendi gücüne güvensizlik, sınıf mücadelesi alanına kuş bakışı bakamamanın bir sonucu olarak mükemmeliyetçi bir yaklaşımla partinin kurulmasının kendiliğinden gelişmenin seyrine terkedilmiş olmasıdır.

2. Partinin yeniden kurulması için esas olan ideolojik olgunluğa erişebilmek için, “Mao Zedung Düşüncesi”nin etkilerini eksen alarak, hareketimizin görüşlerinin ve programının gözden geçirilmesi öncelikle ele alınmalıdır. Bir önceki kampanyada varılan sonuçların en önemlileri, muhteva itibariyle az çok kapsamlı bir şekilde yayımlanmalı; bu arada X kampanya hazırlıklarına başlamalı, başladıysa hızlandırmalıdır. Çarpık gelişmelere yol açılması ihtimalini asgari düzeyde tutacak uygun bir zamanda kampanya başlatılmalıdır. Bu kampanya, program olarak ifade edilecek temel görüşlerin geliştirilmesine, netleşmesine ya da oluşturulmasına yol açacaktır.  Demokratik devrim nedir? Sosyalist devrim nedir? Kesintisiz devrim nasıl kavranmalıdır? Türkiye devriminin ne tip bir devrim olduğu, demokratik devrim mi, yoksa demokratik devrim görevlerini de yerine getirecek bir proletarya devrimi mi olduğu sorunu anahtar sorundur.

Bu kampanya içinde ya da sonrasında, başta Halkın Kurtuluşu gelmek üzere, bazı örgütler içinde olumlu yöndeki muhtemel gelişmelerden dolayı, Türkiye devrimci hareketinin kapsamlı bir şekilde tekrar değerlendirilmesi (Kendi geçmişimizi zaten değerlendireceğiz.) söz konusu olabilir.

Kampanya, aynı zamanda, İkinci Konferans’a hazırlık olacaktır.

3. Partinin kurulması sorununu idealize etmemek, mükemmeliyetçiliğe düşmemek kaygısıyla hareket ederek aceleciliğe kapılmamak gerekir. Her şeyden önce, bir kere, önümüzdeki kampanyada hareketimizin görüşleri gözden geçirilecek ve program tasarısı hazırlanacaktır. Özellikle bundan sonra, mevcut durumu dikkate aldığımızda, Marksizm’in yayılmasının, ülke ve dünya devrimine ilişkin komünist görüşlerin kitlelerin ileri unsurları tarafından benimsenmesinin ve bu anlamda partinin kurulmasının önünde engel oluşturan devrimci ve karşı-devrimci fikir akımlarıyla bu ileri unsurları kazanmak amacıyla yoğun bir ideolojik mücadeleye girişilmeli ve böylece asgari düzeyde kadrolar oluşturarak partinin kurulmasının şartlarının olgunlaştırılması tamamlanmalıdır.

İdeolojik olarak tepelenmesi gereken akımlar emekçi kitlelerin öncü unsurları üzerinde değişen derecelerde etkileri bulunan akımlardır. Devrimci örgütler içinde özellikle dikkate alınması gerekenler Halkın Kurtuluşu, (Mahir Çayan’ın görüşlerinin eleştirisi eksen alınmak suretiyle) Dev-Yol, Kurtuluş ve Dev-Sol’dur. Bu arada Partizan, Halkın Yolu ve özellikle Devrimci Proletarya küçümsenmemelidir. Karşı-devrimci akımlar içinde “Türkiye Komünist Partisi” ön sıraya oturtulmalıdır. Kürt emekçi kitlelerinin ileri unsurlarını etkileyen yurtsever-milliyetçi ve karşı-devrimci akımlara esas darbe, çeşitli unsurlarıyla birlikte sömürgecilik tezine ilişkin olarak vurulmalıdır. (10) “Arayış” Dergisi etrafında toplanan grubun görüşlerinin ve bu görüşler doğrultusunda yeniden örgütlenecek ya da kurulacak olan partinin eleştirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Özellikle dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, devrimci yükselişin partinin kurulması için daha uygun şartlar yaratacağı gerçeğidir. Bu, özellikle, devrimci yükselişin, işçiler başta olmak üzere, emekçi kitlelerin çok sayıda öncü unsurlarını açığa çıkaracağından dolayı böyledir.

4. Parti-öncesi komünist bir örgütle komünist bir parti arasında, her ikisinin de faaliyetinin muhtevası komünist olduğundan bir nitelik farkı yoktur. Ancak, henüz parti kurma olgunluğuna erişmemiş bir örgütün, nasıl olsa partiyi kuracaktır, embriyon halinde bir partidir vb. düşüncelerle parti olarak adlandırılması doğru değildir. 1903 öncesi Rusya’da birçok komünist çevre, örgüt vb. vardı; eğer her biri kendisine parti adını verseydi parti enflasyonu söz konusu olurdu. “Parti” ismi yüce bir değer taşır; rastgele kullanılamaz, ancak yeterli ideolojik olgunluğa erişen bir örgüt bu isme layık olabilir.

5. Hareketimizin önünde bulunan bir dizi görevin yerine getirilmesini engelleyen ya da geciktiren temel zaafımız, çeşitli nedenlerle, sınıf mücadelesi arenasına kuş bakışı bakamamak, politika sanatını gereği gibi icra edememektir.

6.Teorik sorunların ağır basması ve hareketimizin faaliyetlerinin bunu dikkate alarak düzenlenmesi gereği, 12 Eylül darbesinin getirdiği politik koşullar nedeniyle eylem alanının sınırlanmasına, devrimci kitle eylemleri döneminin geride kalmasına bağlanmamalıdır. Bir başka deyişle “Zaten bu şartlarda başka türlü de davranamayız” vb. düşüncelerden hareket edilmemelidir.

A. Hamdi
14 Nisan 1981

---------
DİPNOTLAR

(10) 14 Nisan 2024 tarihli not: Kuzey Kürdistan’ın sömürge olduğu tezinin yanı sıra, Kürt ulusal sorununa ilişkin çözüm önerisi ile komünist örgütlenme ilişkisi üzerine görüşlerimin evrimi için özellikle “Ulusal Sorun ve Komünist Örgütlenme” başlığını taşıyan kitapçığın okunmasını öneririm.