|
TARİHSEL-TOPLUMSAL OLARAK İLERİCİ BİR OLGU: 'MODERN ZORUNLU GÖÇ' |
TARİHSEL-TOPLUMSAL OLARAK İLERİCİ BİR OLGU: “MODERN ZORUNLU GÖÇ” Emek-gücünün dünya pazarında hareketi, başka sözcüklerle göçmen işçilik olgusu. çok yönlü irdelenmeyi ve tartışmayı gerektiren bir konu. Emek-gücünün uluslararası meta durumuna gelmesinin toplumsal-ekonomik nedenlerinden işçiler arasındaki rekabete, göçmen işçilerin geldikleri ülkelerle ilişkilerinden bulundukları ve bir parçasını oluşturdukları toplumla ilişkilerine, onların politik eğitimi ve politik örgütlenmesinden dünya sosyalist devrimi sürecinde taşıdığı anlam ve öneme kadar... Uluslararası işçi sınıfı hareketi ve dünya sosyalizmi uğruna mücadele açısından büyük önem taşıyan göçmen işçilik olgusunu bütün yönleriyle ve ayrıntılı olarak incelemek bu yazının çerçevesinin dışına çıkar. Bu nedenledir ki, sorun, asıl olarak, göçmen işçilerin politik eğitimleri ve politik örgütlenmeleri bakımından ele alınacaktır. Burada kendimizi kapitalizmde emek-gücü göçüyle sınırlamak durumundayız. Kapitalizm öncesi göç hareketleri konu konumuz dışında kalıyor. Kapitalizmin ortaya çıkış sürecinin aynı zamanda emek-gücünün meta durumuna geliş süreci olduğu biliniyor. Kapitalist üretimin diyalektiği emek-gücünü (işgücünü) "ulusal meta" olmaktan çıkardı, özellikle emperyalist-kapitalizm aşamasında, uluslararası meta durumuna dönüştürdü. Kapitalizm, ulusal pazarları tek bir dünya pazarına. dönüştürmek yoluyla, yalnızca maddi ürünleri değil, kendi değerinden daha büyük bir değer yaratmaya yetenekli tek meta olan emek- gücünü de dünya pazarında dolaşıma soktu. Üretim güçlerinin nüfusa baskısı, Marksın kullandığı ifade ile "modern zorunlu göç"e neden oldu. Bir meta olarak emek- gücü, fiyatının, eş deyişle ücretin, dünya ortalamasının üstünde olduğu ulusal pazarlara doğru aktı. Anlaşılacağı gibi, uluslararası kapitalist ekonomik işbölümü ne oranda gelişirse, emek-gücü de o oranda uluslararası ölçekte meta olma niteliğini güçlendirir. Üretim güçlerinin ulusal sınırlara sığmayacak denli yüksek gelişme düzeyine ulaştığının göstergelerinden biridir bu. xxx "Modern zorunlu göç"ün dünya proletarya diktatörlüğü ve dünya sosyalizmi uğruna mücadele bakımından anlamı nedir? İyi midir, kötü müdür? Birçoğu tarafından garip karşılanabilecek bir soru. Yurtlarını terk etmek zorunda kalmış, sıla özlemi çeken,yaz tatilinin gelmesini dört gözle bekleyen insanlara sorulacak sorumudur bu, diye soranlar çıkacaktır. Milliyetçi bilincin ya da milliyetçi ideolojinin etkilerinin sordurduğu böylesi bir soruya karşın, bir komünistin, bir enternasyonalisttin bu soruya yanıtı "bütün sonuçlarıyla birlikte olmamakla birlikte iyidir" ya da genel olarak iyidir” olacaktır, olmalıdır. Evet, modern zorunlu göçün genel olarak ilerici bir niteliği, ilerici bir anlamı vardır; çünkü, birçok ülkeden işçileri, özellikle ileri kapitalist ülkelerde, fabrikalarda, madenlerde ,ulaştırma, haberleşme, vb. işletmelerde birleştirir. "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin” şiarının gerçekleşmesinin özgün bir biçimidir bu. İşçi sınıfı hareketinin özünde uluslararası karakteri, işçi göçü ile daha da güçlenir; dünya sosyalist devrimi ve dünya sosyalizmi uğruna mücadele ve proletarya enternasyonalizmi,daha önce tanık olunmadığı ölçüde, güç kazanır. Üretim güçlerinin -insan da bir üretim gücüdür- ulusal sınırları aşıp uluslararası üretim güçlerine, dünya ölçeğinde üretim güçlerine dönüşmeleri tarihsel olarak devasa bir ilerlemedir, dünya komünizmine doğru atılmış büyük bir adımdır. Kim ki bunun devasa önem taşıyan ilerici karakterini anlamıyor ve "zavallı göçmen işçiler" edebiyatı yapıyorsa ya gericidir, ya da burjuva milliyetçi ideolojinin ciddi olarak etkisi altındadır. İşçi sınıfı hareketinin ve komünist hareketin özünde uluslararası olan karakterini anlamamış demektir. Unutulmamalıdır ki, kapitalist üretimin uluslararası karakteri (bu üretim güçlerinin ve dolayısıyla üretim ilişkilerinin uluslararalılaştığı anlamına gelir) ve uluslararası ekonomik işbölümü ne oranda güçlenir ve genişlerse, dünya kapitalizminin çöküşü ve dünya komünizminin zaferi o ölçüde yakınlaşır. İnsanları toplumsal-politik çevrelerini (yurtlarını) terk etmeye zorlayan ekonomik nedenleri açıklamak, yürürlükte olan ekonomik sistemi eleştirmek ve teşhir etmek anti-kapitalist bir görevdir. Ancak işi ulusal dar görüşlülüğe, milliyetçiliğe vardırmamak gerek. Üretici güçlerin ulusal sınırları aşması nasıl ki ekonomik hareket yasalarının işleyişlerinin bir sonucu, bir zorunluluk ise, bu güçlerin öğelerinden olan emek-gücü sahiplerinin de ulusal sınırları aşması ve değişik uluslardan işçilerle kaynaşmaları da bir zorunluluktur. Üretim güçlerinin gelişmesini isteyip de devlet sınırlarını, şu bir zamanlar olmayan ve gelecekte de ortadan kalkacak olan sınırları, aşmalarına karşı çıkmak gericiliktir. "Modern zorunlu göç", ulusal sınırları aşmış kapitalizme karşı uluslararası sınıf mücadelesinin, anti-kapitalist mücadelenin aynı fabrikalarda.madenlerde vb. yan yana çalışarak, aynı sendikalarda ve aynı komünist partilerinde ve diker tür sınıf örgütlerinde birlikte örgütlenerek yürütülmesi olanağını yaratır. Yalnızca dünya kapitalizmi koşullarında değil, dünya sosyalizmi koşullarında da emek-gücü hareketine karşı çıkmak gericiliktir. Dünya proletarya diktatörlüğü sisteminde komünist topumun dünya ölçeğinde kuruluşu süreci "herkes kendi ülkesinde" sloganıyla ilerlemeyecektir. Dünya komünist toplumunun kuruluşu nerede gereksinim duyuyorsa, emek-gücü bilimsel bir ortak plan uyarınca, oraya aktarılacaktır.Yaşamsal öneme sahip bir farkla ki, dünya sosyalizmi koşullarında emek-gücü meta karakterini yitirecektir. Bir meta olarak emek-gücünün dünya pazarında dolaşımının ilerici bir gelişme olduğu), değişik uluslardan proleterlerin enternasyonalist komünist eğitimi, örgütlenmesi ve mücadelesi için nesnel koşulların daha da olgunlaşmasından da anlaşılır olmalı. "Modern zorunlu göç", değişik uluslardan işçilerin yalnızca tek tek ülkelerde marksist-leninist komünist partisi dahil olmak üzere ortak sınıf örgütlerinde birleşmeleri için nesnel koşulları hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda bütün ülkelerin işçi sınıflarının dünya ölçeğinde komünist örgütlenmelerinin, dünya komünist partisinin kurulmasının nesnel ve öznel koşullarının olgunlaşma surecini de hızlandırır. Burada, kısaca da olsa, göçmen işçilerin bulundukları ülkelerde toplum tarafından özümlenmeleri üzerinde duralım. Değişik uluslardan işçilerin kaynaşmaları ya da göçmen işçilerin, ulusal özelliklerini yitirerek bulundukları ülkelerdeki isçi sınıfı içinde -onlar zaten bu sınıfın organik bir parçasıdırlar- erimeleri, demokratik bir ortamda gerçeklemesi koşuluyla, ilerici bir nitelik taşır. Aynen, demokratik bir ortamda, zorlamaya "dayanmayan toplumsal-politik koşullarda bir ulusun diğer bir ulus tarafından asimilasyonu (özümlenmesi) gibi. Bu, bütün uluslardan işçilerin dünya ölçeğinde birleşik tek bir sınıf oluşturmaları yönünde, kapitalist sistem koşullarında ileriye doğrul atılmış bir adımdır. Komünistler, işçilerin ulusal özelliklerinin ne olursa olsun korunmasından yana olamazlar. Onlar, ulusların, ulusal sınırların, bütün uluslardan işçiler arasında varolan ulusal çitlerin ortadan kalkmasını savunurlar. Onun içindir ki, zora dayanmaması koşuluyla asimilasyona karşı çıkmak, ne tür gerekçe ve niyetle olursa olsun gericiliktir. Türkiye ve Kuzey Kürdistanlı komünistler, Türk ve Kürt işçilerinin ulusal özelliklerinin korunması için çalışmazlar, bunu görev edinmezler.Onlar en çok, göçmen işçiler için, kapitalizm koşullarında olanaklı. olabilecek en geniş demokratik haklar isteminde bulunurlar. xxx Göçmen işçilerin, göçmen olmaktan kaynaklanan özgül sorunları ve özgül istemlerinin olduğu her türlü kuşkunun ötesindedir. Onların politik eğitim ve politik örgütlenme sorunları ele alınırken özgül sorunlar ve özgül istemler her zaman için hesaba katılmak zorundadırlar. Ne var ki, bu sorunlar ve istemler, aynı devlet sınırları içinde bulunan bütün işçilerin sınıf mücadelesinin genel sorunları ve istemlerinden, genel çıkarlarından yalıtılarak ele alınamazlar; tam tersine onlara bağlı kılınmak zorundadırlar. Tersi durumda bütün uluslardan işçilerin aynı devlet sınırları içinde tek ve bölünmez bir sınıf oluşturdukları gerçeğine ve bu sınıfın genel çıkarlarına zarar verilmiş olunur. İşçiler arasında zaten varolan bölünme, güven eksikliği, rekabet, vb. gibi sınıfın mücadele ve örgütlenme yeteneklerinin özgürce gelişmesinin önündeki engeller güçlendirilir. Göçmen işçilerin politik eğitimleri ve politik örgütlenmeleri, özgül sorunlar ve özgül istemler temelinde yapılamaz. Batı-Avrupa’nın ileri kapitalist ülkelerinde sosyalist devrim programının demokratik istemleri arasında bulunması gereken istemler özel bir program durumuna getirilemezler. Öncelikle kavranması gereken odur ki, göçmen işçiler, emek-güçlerini pazarladıkları ve yaşadıkları ülke sınırları içinde varolan işçilerle ulusal farklılıklara, devlet vatandaşlığı farklılıklarına karşın tek ve bölünmez bir sınıf oluştururlar. Onlar ayrı bir sınıf ya da toplumsal bir katman oluşturmazlar; bulundukları ülkedeki sınıfın bir bölümüdürler, yoksa geldikleri ülkedeki sınıfın bir bölümü değil. (Gerçi, örneğin Türkiye'den -bir devletin sınırlarını anlatmak için kullanıyorum bu ismi- gelen işçilerin büyük bir bölümü bakımından garip bir çelişki vardır. Batı-Avrupa'da işçi, Türkiye’de mülk sahibidir, küçük-burjuvadır. Eğer geri dönerse yaşamını işçi olarak sürdürmek niyetinde değildir. Ne var ki, toplumsal konumun belirlenmesinde geçimin nasıl sağlandığı temel ölçüt olduğundan ve emek-gücünü satarak geçimini sağladığından toplumsal konum bakımından işçidir. Bu durum geri döndüklerinde geçimlerini işçi olarak sağlama düşüncesinde olmayan bugünün işçilerini, emek-güçlerini sattıkları ülkelerde sosyalizme kazanmanın anlam ve önemini anlatır sanırım. Bugünün sınıf kardeşinin yarının, en iyi olasılıkla müttefiki olması istenmiyorsa bulunulan ülkede elden gelenin azamisi yapılmak zorundadır.) Uzunca bir parantezden sonra devam edelim. Yukarıda açıklanan nesnel konumları nedeniyle, göçmen işçiler, bulundukları ülkelerde burjuvazi-proletarya çelişkisinin ikinci yönü içinde yer alırlar. Onlar anti-kapitalist mücadelenin ikincil unsurları ya da yedek güçleri değil, kapitalist burjuvaziye karşı ekonomik ve politik sınıf mücadelesinin öznesidirler, doğrudan yürütücüleridirler. Göçmen işçiler, uluslararası burjuvazinin öncelikle ulus ortaklığı olan bölüğüyle değil, emek-güçlerini sattıkları, sömürüldükleri, politik olarak kapitalist egemenlik altında. tutuldukları ülke burjuvazisi ile hesaplaşmak zorundadırlar. Hele bu burjuvazi emperyalist burjuvazi ise, daha büyük bir anlam ve önem taşır bu hesaplaşma- dünya gericiliğinin ana direğini “evinde” yıkmak. Burada göçmen işçinin “kendi” burjuvazisi artık ulus ortaklığı olan burjuvazi değil, emek-gücünü satın alan, ama ulus ortaklığı olmayan burjuvazidir. Örneğin, Almanya’da çalışan bir Yunanlı işçinin “kendi” burjuvazisi Alman tekelci burjuvazisidir. Paradoks gibi görünür,ama değildir. Proletarya enternasyonalizminin gerekleri bakımından, göçmen işçiler, işte bu yeni “kendi” burjuvazisi ile hesaplaşmak durumundadırlar. Emperyalist zinciri bulundukları ülkelerde kırmak enternasyonalist görevi ile karşı karşıyıdırlar. Göçmen işçilerin nesnel koşullarından anlaşılması gereken odur ki, politik eğitim ve politik örgütlenme sorunları söz konusu olduğu sürece geldikleri ülkedeki değil, bulundukları ülkedeki sınıf mücadelesinin gerekleri karşılanmak zorundadır. Örneğin, Türk ve Kürt uluslarından ve ulusal azınlıklardan Türkiyeli işçilerin politik eğitim ve politik örgütlenmeleri Türkiye devrimi gerekleri bakımından yapılamaz. Ne tür gerekçe ile olursa olsun ("geri dönecekler", vb.) onları geldikleri ülkenin işçi sınıfının bir bölümü olarak kabul etmek ve bu anlayışla onları eğitme ve örgütleme çalışması yapmak komünist-enternasyonalist bir çalışma değil, milliyetçi-bölücü bir çalışmadır. İşçi sınıfının bölünmüşlüğüne katkıda bulunmak, uluslararası kapitalizme yardımcı olmak demektir. Proleter enternasyonalist ruhtan yoksun böylesi milliyetçi bir politika en amansız eleştirileri hak eder. Unutulmaması gereken bir nokta odur ki, göçmen işçilerin ve onların özgül sorunları ve özgül istemlerinin varlığı, göçmen işçilerin geldikleri ülkenin komünistleri için yurtdışını başlı başına özel bir çalışma alanı olarak kabul etmeyi gerekli kılmaz. Ne özgül sorunlar ve özgül istemler, ne de ulus ve devlet vatandaşlığı farkları göçmen işçilerin ayrı politik eğitimleri ve politik örgütlenmelerini gerektirir. Belirli bir devletin sınırları içinde bütün işçiler sendikalardan komünist partisine kadar aynı sınıf örgütlerinde örgütlenmelidirler. “İşçilerin vatanı yoktur” şiarında iyi bir anlatımını bulan proletarya enternasyonalizmi ilkesi bunu emreder. Göçmen işçilerin politik eğitimleri ve politik örgütlenmeleri çalışmasında bir dizi güçlükle karşılaşılır. Marksizm-Leninizm biliminin ilkelerinin yol göstericiliğinde bu tür sorunların çözüm yolları bulunur. Yeter ki, milliyetçi etkiler aşılsın. Yeter ki, işin kolayına (!) kaçılmasın. Göçmen işçiler sorununda proleter enternasyonalist politika, onların geldikleri ülke gerçekleri üzerine bilgilendirilmelerini ve oradaki işçilerle enternasyonalist dayanışmalarının örgütlenmesini ne küçümser ne de dıştalar. Bunları gerçekleştirmenin yolları vardır; ama bunlardan biri bölücü, küçük-burjuva milliyetçi politik çalışma olamaz. Göçmen işçiler arasında komünist politik kitle çalışması yapması gereken örgüt, ilgili ülkedeki komünist partisidir. Komünist parti ya da örgütlerin olmaması ya da göçmen işçileri örgütlemeye yanaşmamaları, onlar arasında ayrı komünist politik örgütlenmeyi haklı çıkarmaz. Gelinen ülkede devrimi örgütlemek ve yönetmekle yükümlü olan bir komünist parti ya da örgüt, “ne yapalım başka çare yok” kolaycılığıyla, örneğin, Türkiye'nin İstanbul’unda kitle çalışması yapar gibi, Almanya’nın Köln kentinde göçmen işçileri kendi dar anlamda örgütlerinde örgütlemeye çalışmaz. Varsayalım ki, bütün uluslardan komünistler böylesi bir politika kabul etti. Şöyle bir durumla karşılaşırız: aynı fabrikada uluslara göre örgütlenmiş ayrı fabrika hücreleri, ayrı fabrika komiteleri ve uluslara göre bölünmüş görevler ve kitle çalışması. Yani tam ve korkunç bir bölünmüşlük! İlgili komünist parti ve örgütlerin eleştiri ve olumlu örnek ile doğru anlayışları benimsemelerine çalışmanın yanı sıra, göçmen işçilerin politik eğitimlerine ve politik örgütlenmelerine, asıl olarak bulunulan ülke devriminin programı temelinde, yardımcı olmak yurtdışı görevlerinden biri olarak kabul edilir. Çoğu kişiye gerçekleştirilmesi olanaksız gibi gelir bu; ama soruna milliyetçi-grupçu bir ruhla değil de, proleter enternasyonalist bir ruhla yaklaşıldığında öyle olmadığı. görülür. Zordur; ama olanaksız değildir. Bulunulan ülkelerde, ülke devrimi perspektifiyle göçmen işçiler arasında komünist politik kitle çalışması yapan ve göçmen işçilerden oluşan özel örgütlenme biçimleri gerçekleştirilebilir. Bunlar göçmen işçileri sosyalist eğitim dernekleri, işçi kulüpleri, işçi dernekleri vb. biçimlerde örgütleyebilirler. Böylesi örgütlenmeler diğer uluslardan göçmen işçiler ve yerli işçilerle birlikte oluşturulmaya çalışılır. Böylece, yoksa,komünist hareketin örgütlenme koşulları olgunlaştırılmaya çalışılır; varsa, ilgisiz kalan ülke komünistleri göçmen işçiler arasında çalışmaya zorlanabilir. Burada vurgulamakta yarar var ki, komünist örgüt ya da parti kurma görevi yalnızca ülke komünistlerinin ya da yerli işçilerin değil, göçmen işçilerin ve ülkede özel olarak görevli olan komünistlerin de görevidir. Tersi bir görüşün, işçi sınıfı hareketi ve komünist hareketin özünde uluslararası olan karakteri ve proletarya enternasyonalizmi ile ilgisi yoktur. Diğer ülkelerden komünistlerin burada yardımcı bir rol üstlenmeleri bu anlayışla çelişkili değildir. Göçmen işçilerin politik eğitimleri ve politik örgütlenmeleri zordur. Ne var ki, kapitalizme karşı mücadelede kolay olan bir iş de yoktur! A.H.Yalaz l2 Şubat 1989 |
|
|