Bilimsel Sosyalizm
   Nederlands                               www.bilimselsosyalizm.net  October 02 2023 10:57:40  
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

   Ana Sayfa
   Yazılar/Broşürler
   Görüşler
   Komünist Hareketten
   Devrimci Basından
   Sol Hareketten
   Felsefe
   Katkılarınız
   Arşiv
   Sitede Ara
   Bağlantılar
   İletişim

English
   Home
   Opinion
   Revolutionary Press
   Left Movement
   Philosophy
   Site search
   Web links
   Contact



24 Haziran 2018 Seçimlerinde İki Taktik
Yazılar-Broşürler24 Haziran 2018’de  hem cumhurbaşkanlığı makamı için, hem de parlamento üyelikleri için seçimler yapılacaktır. (1) Bu seçimler cumhurbaşkanlığı kurumunun başına kimin seçileceği ve parlamento üyelerinin kimler olacağının belirlenmesinin ötesinde bir anlama sahiptirler. Söz konusu olan, özsel olarak, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kapitalist politik egemenliğin alacağı biçimin oylanmasıdır da: Parlamenter sistem mi? Başkanlık sistemi mi? Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi bu soruya da yanıt verecektir. Bu seçimi 16 Nisan 2017 anayasa değişiklikleri referandumunun tekrarı olarak da değerlendirebiliriz.

Bu durum komünist-devrimcilerin iki farklı taktik tutum takınmalarını gerektirmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi söz konusu olduğunda taktik tutum hiçbir adayın desteklenmemesi olurken, parlamento seçimlerinde yalnızca komünist-devrimci adayların desteklenmesi olmalıdır. (2)

Hiçbir cumhurbaşkanı adayına oy yok!

24 Haziran ve 8 Temmuz 2018 (3) tarihlerinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ile 10 Ağustos 2014’de yapılan seçim arasında kapitalist devletin örgütlenmesine ilişkin en önemli değişiklik bu makamın Türkiye Cumhuriyeti (TC) Anayasasına göre de yürütme gücünü temsil edecek olmasıdır. 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumunda, TC’nin yasalarına da aykırı olarak çıkarılan “evet” sonucuyla, yürütme gücünü anayasal olarak elinde bulunduran başbakanlık kurumunun yerini cumhurbaşkanlığı kurumu aldı. Burjuva parlamenter sistemin yerini başkanlık sistemi (“cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”) aldı. (“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” kavramı ayrı bir tartışma konusudur.)

Söz konusu olan 16 Nisan 2017 referandumu öncesi var olan anayasaya göre sınırlı yetkileri olan bir devlet kurumu için yapılacak bir seçim değildir. Burjuva parlamenter sistem içinde görece sınırlı yetkileri olan bir cumhurbaşkanının yerini yürütme gücü tekelini elinde bulunduran ve yasama ve yargı güçlerini birçok bakımdan etkileme olanaklarına sahip olan bir devlet başkanı alacaktır.  Bu seçim kapitalist devlet hiyerarşisi içinde şiddet kullanma tekeline ya da yetkisine sahip olacak devlet organının başına kimin geçeceğinin belirlendiği bir seçim olacaktır.  Örgütlenmiş şiddet olan devletin silahlı kuvvetlerinin başkomutanının kim olacağının da belirlendiği bir seçim.

Kapitalist politik egemenlikte yapılan böylesi önemli bir değişiklik, cumhurbaşkanlığı ve parlamento gibi kurumların kapitalist egemenlik sistemindeki işlevleri söz konusu olduğunda, 10 Ağustos 2014’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin olarak yazdıklarımda özsel bir değişiklik yapmamı gerektirmiyor:
“ (...) Sistem içinde düşünmek kendini anti-kapitalist olarak tanımlayanlar arasında bile bir alışkanlık haline geldi. Burjuva politik sosyalizasyonun bir sonucu olarak her seçimde oy kullanmak adeta bir zorunluluk, bir yurttaşlık görevi olarak görülüyor. Bir burjuva-parlamenterist aldatmacadır bu. Yapılan her seçime katılmak gerekmez. Boykot taktiği nedeniyle eleştiriye uğrama kaygısı taşımamak gerekir. Kapitalist devletin en yüksek bireysel temsilcisinin kim olacağını belirleyecek seçimde oy kullanmak, hele de aday göstererek seçime katılmak, kapitalist devleti yönetmek değil,  kapitalist sistemi yıkmak ve sosyalist bir sistem kurmak iddiasında ki komünist-devrimcilerin takınacağı bir politik tutum olamaz.  Tersi bir taktik tutum, işçi sınıfının, kentin ve kırın yarı-proleterlerinin, diğer tüm emekçilerin ve ezilenlerin burjuva politik sosyalizasyon sürecinde burjuva parlamenter hayallerle zehirlenmelerine katkı yapmak demektir.

Vurgulanması ve karıştırılmaması gereken şudur ki, üyelerden oluşan temsili bir devlet organına üye seçimi yapılmıyor. Sosyalizm savaşımımda bir kürsü olarak kullanılabilecek bir burjuva politik kuruma, örneğin parlamento, belediye meclisi vb. üye seçimi değildir söz konusu olan.  Devleti temsil eden bir kurumla/devlet organıyla, devletin organı olup da seçmeni “temsil eden” üyelerden oluşan bir kurumu birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin, parlamento devletin bir organıdır; ama hukuksal olarak devleti temsil etmez. Devlet başkanlığı ise devlet hiyerarşisinde devletin en üst temsil makamıdır... Vurgulamak isterim ki, kapitalist Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmeye talip olmak ya da talip olanları desteklemek komünist-devrimcilerin benimseyecekleri taktik bir tutum olamaz. Burjuva parlamentosuna seçilen bir parlamenter/üye politik-hukuksal olarak kapitalist devleti temsil etmez; ama devlet başkanı eder...

Komünistler, devrim ve sosyalizm savaşımının temel öznesi olan isçi sınıfını burjuva yanılsamalara karşı yaşamın her alanında bilinçlendirmekle yükümlüdürler. Burjuva politik kurumların sömürülenlerin ve ezilenlerin ekonomik, toplumsal, kültürel, hukuksal ve politik çıkarları için kalıcı çözüm üretme araçları olmadıklarının ısrarlı propaganda ve ajitasyonu onların sürekli görevleri arasındadır. Politik sorunlara ilginin arttığı seçim ortamından sosyalist propaganda ve ajitasyon yapmak ve örgütlenmek için yararlanan komünist-devrimciler, demokratik ve sosyalist çalışmalarında kapitalist sistemin sınırlarını aşmayan seçimlere, çözümlere vb. ilişkin yaratılan ve güçlendirilen düşlere karşı da ısrarlı bir savaşım yürütürler. (...)” (“Devlet başkanlığı seçiminde komünist-devrimci taktik: BOYKOT!”)
10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimiyle bu yılki cumhurbaşkanlığı seçimi arasındaki temel fark birinci durumda parlamenter sistemde anayasal olarak sınırlı yetkilere sahip olan cumhurbaşkanı ikinci durumda yürütme gücüne sahip olacaktır. Başkan yardımcılarını, bakanları ve kimi diğer devlet görevlilerini o atayacak ve istediği zaman görevlerine son verebilecektir... Burjuva parlamentosu, yeniden örgütlendirilen kapitalist devletin, eğer Erdoğan ve Bahçeli kliklerinin başını çektiği ittifak parlamento üyeliklerinin yarıdan fazlasını kazanır ve var olan burjuva parti ittifakları sürerse, ihmal edilebilir bir organı durumuna düşürülecektir.

İşçi sınıfına dayanan sosyalizmi savunanların, politik olarak ilerici de olsa (Bu nitelikte olan tek politikacı HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’tır), devletin yürütme gücünün kim tarafından kullanılacağını saptamak için yapılan seçimlerde herhangi bir adayı desteklemeleri söz konusu olamaz. Politik özgürlük ve sosyalizm için savaşımda kapitalist politik sistemin karakteri komünist-devrimcileri yakından ilgilendirir ama bu herhangi bir adayın desteklenmesi gerektiği olarak anlaşılamaz. İşaret edilmelidir ki, başkanlık sisteminde süreçleri, özel olarak işaret etmek gerekirse politik karar alma süreçlerini, parlamento-dışı ve parlamento-içi  müdahalelerle etkileme olanağı oldukça sınırlıdır. Parlamenter sistemde ise, diğer etmenlerin yanı sıra, yeniden seçilme kaygısı olan parlamenterleri, gerek parlamento-içi gerekse parlamento-dışı söz ve eylemle etkilemek görece kolaydır.

Komünist-devrimciler işçi sınıfına ve kapitalist düzende ezilen sınıf katmanlarına şu ya da bu cumhurbaşkanı adayını destekleme çağrısı yapmazlar. Kapitalist sömürünün sürdürülmesinin temel politik aleti olan kapitalist devletin başına kimin geçeceği sorunu komünist-devrimcilerin sorunu olamaz ama bu hangi adayın seçileceğine ilişkin olarak kayıtsız kalmak anlamına da gelmez. “Kim seçilirse seçilsin, bizi ilgilendirmez” gibi bir tutum takınılamaz. Başka sözcüklerle, kapitalist politik egemenliğin alacağı biçimin ne olacağı sorununda kayıtsız kalınamaz. Yürütmenin var olana  göre güçlendirilmesi ya da politik gücün daha da merkezîleşmesi ve yoğunlaşması, hem genel olarak özgürlük ve sosyalizm savaşımını, hem de kapitalist sistem içinde sömürülen ve ezilen toplumsal sınıf ve sınıf katmanlarının yaşamlarının iyileştirilmesi için yürütülen savaşımları olumsuz olarak etkiler. Bu nedenledir ki, bu savaşımların, özellikle sosyalizm savaşımının çıkarları için gerici politik iktidarın temsilcisi olarak Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi tercih edilir. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DP’den oluşan burjuva parti ittifakı, 16 Nisan 2017 anayasa değişiklikleri ile kabul edilen başkanlık sistemi yerine parlamenter sisteminin yeniden kurulacağını savunmaktadır. HDP de. Bundan dolayı kapitalist sistemin ve bu sistemin sınırları içinde kalarak rekabete giren cumhurbaşkanı adaylarının ideolojik-politik kimliklerinin teşhir edilmesi ihmal edilmeksizin, seçim sürecinde yapılacak politik gerçekleri açıklama ve politik teşhir kampanyasında nişan tahtasının iç çemberine oturtulması gereken aday giderek artan politik merkezileşmenin ve yoğunlaşmanın bireysel temsilcisi olan Erdoğan’dır. “Erdoğan’ı yenilgiye uğratalım!” sloganı (ya da benzeri bir slogan) böylesi bir kampanyanın eylem sloganı olarak kullanılabilir.

Bağımsız komünist-devrimci parlamenter adaylarını destekleyelim!
7 Haziran 2015 tarihinde yapılan parlamento seçimleri için yazdıklarım özsel olarak bu seçimler için de geçerlidir. Okuyalım:

“ (...) Komünist-devrimciler kapitalist devletin yasama organı olan parlamentoya üye seçimi yapılacak olan politik ortamı komünist-devrimci propaganda, ajitasyon ve örgütlenme yapmak için kullanmak zorundadırlar. Böylesi bir ortam sosyalizm için kapitalizme karşı sınıf savaşımının yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi için önceki dönemlere göre çok fazla olanaklar yaratır. Komünistlerin görevi bu olanaklardan en büyük ölçüde yararlanmaktır. Kitlelerin devrimci bilincinin geliştirilmesi, örgütlenmelerinin güçlendirilmesi ve daha da artan bir politik bilinç ve örgütlülük derecesiyle devrimci politik eyleme çekilmeleri için çok sayıda fırsat sunan böylesi dönemlerden yararlanmasını bilmek her şeyden önce komünist önderlerin görevleri arasındadır. (...)

Parlamento-içi savaşım parlamento-dışı savaşımın hizmetindedir. Bu nedenledir ki, politik sınıf savaşımının alanlarından biri olan parlamentodan  işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıf ve katmanların parlamento-dışı savaşımlarını desteklemek için yararlanılmalıdır... Varsayalım ki parlamentoya komünist-devrimci temsilciler seçildi ve parlamenter olarak kabul edilmek için zorunlu kılınan ant içmek gibi bir engel aşıldı. Böylesi bir durumda parlamentodan yalnızca kapitalist düzeni teşhir etmek için yararlanmakla yetinmek olmaz. Parlamentodan işçi sınıfının ve kapitalist sistemde sömürülen ve ezilen diğer emekçi kitlelerin ekonomik, politik, kültürel ve ulusal hak ve çıkarlarının savunulması için de yararlanılmalıdır. Kapitalist sistemde geniş emekçi kitlelerin çektikleri acıların hafifletilmesinin bir görev olduğu unutulmamalıdır. Burjuva parlamentosu bunun ikincil önem taşıyan araçlarından biri olarak kullanılabilir. Parlamento içinde halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için yapılacak çalışmalar, örneğin, yasa tasarıları hazırlama, toplumsal sorunları konu alan soruşturma komisyonlarının kurulması için girişimde bulunma gibi, küçümsenmemelidir. (...)

Komünist bakış açısından, parlamento seçimlerinde, yalnızca kapitalist devleti devrim yoluyla yıkıp sosyalist bir devlet kurarak sosyalist bir toplumu örgütlemeyi savunanlar, eğer böyle bir ayrım yapılıyorsa, komünist hareketin azami programını, sosyalist devrim programını kabul edenler ve bu programın uygulanması için çalışanlar desteklenebilir. Sosyal-reformist olanları desteklemek bir yana, devrimcilikleri demokrat-devrimcilikle sınırlı olanlar da desteklenmemelidirler. (...)”  (“Parlamenter Oportünizm Değil, Komünist-devrimcilik!”)
Hiçbir cumhurbaşkanı adayına oy yok!

Giderek artan politik merkezileşmenin ve yoğunlaşmanın bireysel temsilcisi Erdoğan’ı yenilgiye uğratalım!

Bağımsız komünist-devrimci parlamenter adaylarını destekleyelim!

A.H.Yalaz
31 Mayıs 2018

------------------------

Dipnotlar:

(1) Var olan kapitalist politik sistemde ‘cumhurbaşkanı’ olarak tanımlanan makam kullandığım terim biliminde ‘devlet başkanı’ terimine karşılık gelir. Söz konusu olan cumhurun (halkın) başkanını seçmesi değil, devlete ‘baş’ seçilmesidir. Yazı boyunca cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanlığı terimleri tırnak içine alınmış gibi okunmalıdırlar. Kullandığım terim biliminde ‘milletvekili’   terimine de yer yoktur.  Bunun yerini  ‘parlamenter’ terimi alır.

(2) Ayrıntılı bilgi ve analiz için “Devlet başkanlığı seçiminde komünist-devrimci taktik – BOYKOT” başlıklı 22 Temmuz 2014 ve  “Parlamenter Oportünizm Değil, Komünist-devrimcilik!” başlıklı 15 Mayıs 2015 tarihli yazıların okunmasını öneririm.

(3) Veriler ikinci turun gerekli olacağına işaret ediyor. Bu tura Erdoğan ve Muharrem İnce’nin kalacağını düşünüyorum.