|
Devletin Yeniden Örgütlendirilmesi ve Komünist Tutum (1) |
15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olan askeri darbe girişimini (2) fırsat bilen gerici politik-İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı gerek devlet düzeyinde gerekse toplum düzeyinde sahip olduğu mevzileri güçlendirmek için, önceden yapıldığı anlaşılan planlarını olağanüstü bir hızla gerçekleştirmek için her alanda muhaliflerini tasfiye sürecini hızlandırdı. Uzun yıllardır artık Erdoğan’ın adıyla anılan iktidar, her türlü ve her düzeydeki muhalefeti güçten düşürmek ve ezmek amacıyla darbe girişimi sonrası oluşan durumdan yararlanmak için hızlı ve saldırgan biçimde davranıyor. Bunun ilk adımlarından biri Türkiye ve Kuzey-Kürdistan’da olağanüstü hal ilan etmek oldu. Bunu, Devlet Bahçeli kliği ile ittifak içinde, başkanlık sistemi kurma girişiminin yeniden ivedi politik gündem maddesi yapılması izledi.
Askeri darbe girişimi çok yönlü olarak çözümlenmesi gereken önemli bir sorun olmayı sürdürüyor. Henüz yanıtını bulmamış birçok soru var. (3) Ama, bugün komünist-devrimcilerin ve devrimci demokratların, politik olarak ilerici olan bütün birey, çevre ve gizli ya da yasal örgütlerin dikkatlerini toplamaları gereken nokta, Fettullah Gülen hareketine ve terörizme karşı savaşım adı altında kararlaştırılan gerici devlet politikalarıdır. Bu nedenledir ki, bu yazının ana konusu, AKP-Erdoğan iktidarının, başta kapitalist-emperyalist sömürüye uğratılan işçi sınıfının ve kentin ve kırın yoksullarının sınıfsal ve katmansal çıkarları olmak üzere, diğer ezilen emekçi kitlelerin ve yaşamın her alanındaki muhaliflerinin her türlü çıkarlarını hedef alan devleti yeniden örgütleme politikasına karşı ne yapılması gerektiğidir.
Türkiye Cumhuriyeti (T.C.)’nin, AKP-Erdoğan politik İslamcı kliği ile Fettullah Gülen politik İslamcı kliğinin işbirliği ile 2000’li yılların başlarında başlayan ve son birkaç yıldır AKP-Erdoğan kliği eliyle sürdürülen kapsamlı bir yeniden örgütlendirilmesi süreci yaşanıyor. (4) Askeri vesayete karşı savaşım adı altında “Kemalist” ya da “Cumhuriyetci” askeri otoritenin devlet içindeki gücünü ve toplumdaki saygınlığını zayıflatmaya yönelik yönetsel ve yargısal uygulamalar ve 2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa degişiklikleri bu sürecin önemli aşamalarıdırlar.
Politik Sistem Sorunu: Egemenlik Nasıl Paylaşılacak? Darbe girişimi AKP-Erdoğan kliğine politik iktidarını en büyük ölçüde merkezileştirme ve yoğunlaştırma fırsatı verdi. Erdoğan iktidarı, gerici devleti yeniden örgütlendirme çalışmasında en önemli “hukuksal” araç olarak Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) kullanageldi. KHK’lar aracılığıyla devletin yeniden örgütlendirilmesi süreci daha fazla ilerletilemez ve tamamlanamazdı. Bunun için anayasal değişiklikler gerekirdi. Hukuksal durum fiili duruma, yani fiili devlet başkanlığına uydurularak kapitalist devletin yeniden örgütlendirilmesi süreci olanaklı olan en yüksek hızla gerçekleştirilmeliydi. Bu sürece, faşist Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içindeki kliklerden Devlet Bahçeli kliğinin (5) de desteği alınarak, “aşırı” bir ivme kazandırıldı. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” (bundan sonra “Teklif”) ilgili parlamento komisyonunda kabul edildi. Teklif ’in parlamentoda 330 oyla kabul edilmesi ve yapılacak referandumda da “evet” oyunun çıkması durumunda, özellikle Batılı burjuva devletlerde temel bir anlayış olarak benimsendiği ve uygulandığı varsayılan yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı burjuva modeli hukuksal olarak da terk edilmiş olacak.
Anayasa’ya ilişkin değişiklik teklifinin kabul edilmesi durumunda devlet başkanına olağanüstü yetkiler verilecektir. Yasama organı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (bundan sonra parlamento) ve idari ve yargı bürokrasisindeki birçok kurum kimi önemli yetkilerini başkanlık kurumuna devredecektir. Böylece, yürütme gücü çok partili burjuva politik sisteme geçilen 1946 yılından bu yana aşırı ölçüde merkezileşecektir. Bununla kalmayacak, devlet başkanı yasama ve yargı erklerini de yürütmenin denetimi altına sokacak yetkilere sahip olacaktır.
Kısa-erimli politik amaç: Başkanlık sistemine hukuksal geçişin engellenmesi Yukarıda belirtildiği gibi, TC’nin başkanlık sistemi olarak yeniden örgütlendirilmesi politik iktidarın daha büyük ölçüde merkezileşmesi ve yoğunlaşması ya da tekelleşmesi anlamına gelecektir.
Komünist-devrimciler, özgürlük ve sosyalizm için savaşım bakımından, genel olarak kapitalist devletin alacağı biçimlere ya da hükümet sistemlerine, özel olarak da TC’nin yeniden örgütlendirilmesi girişimine, kayıtsız kalamazlar. Bu yakıcı politik soruna ilişkin politika üretmek ve uygulamak göreviyle karşı karşıyadırlar. Sosyalist bir toplumun kurulabilmesi için devrim yoluyla sosyalist bir cumhuriyetin kurulması zorunluluğunun bilincinde olan komünist-devrimciler, verili politik ortamda kendilerine şu soruyu sormak zorundadırlar: Sosyalizm uğruna yürütülen savaşım için en uygun koşulların oluşabileceği ya oluşturulabileceği burjuva hükümet sistemi hangisidir? Bu sorunun doğru yanıtlanması son derece önemlidir. Burjuva politik sistemin alacağı biçim yalnızca özgürlük ve sosyalizm savaşımı açısından değil, işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıf ve katmanların kapitalist sistem içinde yaşamlarını kolaylaştırmaları, maddi ve manevi gereksinimlerini olabildiğince karşılayabilmeleri bakımından da önemlidir.
Parlamenter sistemde işçi sınıfının ve diğer emekçi katmanların parlamenterler aracılığıyla da politik karar alma süreçlerini etkileme olanakları ve olasılıkları kurulmak istenen başkanlık sistemine göre daha fazladır. Bu nedenledir ki, komünist-devrimciler bugün süregiden parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi tartışmalarının dolaysız bir tarafı olmak zorundadırlar. Bu taraf olma durumu var olan burjuva parlamenter sistemi başkanlık sistemine tercih etmek olarak anlaşılmamalıdır. Sorun, kapitalist devletin daha da gericileştirilmesi girişimi karşısında ne yapılacağı sorunudur. “Söz konusu olan kapitalist sistem içi hesaplaşmadır”, diyerek her günkü çalışmamızı sürdüremeyiz. Sosyalist bir toplum kurulması gerektiğini savunduğu için anti-kapitalist olan herkes bu kapitalist sistem içinde yaşıyor. Bu nedenledir ki, komünist-devrimciler kapitalist politik sistem-içi değişiklikler karşısında “bize ne!” diyemezler.
“Başkanlık sistemine hayır” kampanyası Bu kısa-erimli politik amacın gerçekleştirilmesi için Türkiye ve Kuzey-Kürdistan ve dünya düzeyinde politik gerçekleri açıklama ve “başkanlık sistemine hayır” kampanyası örgütlenmesinin şu ya da bu nedenle başkanlık sistemine karşı olan toplum kesimlerini harekete geçirmek bakımından en uygun politik taktik olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir kampanyada bireyler, politik örgütler, demokratik kitle örgütleri ideolojik-politik kimliklerine uygun olan ortak örgütlenme ve savaşım biçimleri bulabilirler. Zamanın sınırlı olması dolayısıyla dikkatler ortak örgütlenecek kitle gösterileri, toplantılar vb. yanı sıra medyanın, özellikle sosyal medyanın, yaratıcı biçimde kullanılması üzerinde toplanmalıdır. Kimi politik partilerin ve örgütlerin örgütledikleri mitinglere, toplantılara vb. katılarak kampanyayı yaygınlaştırmak ve güçlendirmek için en dar patika bile değerlendirilmelidir.
Bireyler olarak ne yapılabilir? Teklif 9 Ocak 2017’de parlamentoya sunulacak. Parlamenterler üzerinde politik-toplumsal baskı uygulanması bu kampanyada kullanılması gereken taktiklerden biridir. Parlamentoda temsil edilen bütün partilerden parlamenterleri Teklif’e ret oyu vermeleri için, gerek yüz yüze ve telefon görüşmeleri ve sosyal medya yoluyla kişisel olarak, gerekse seçim bölgelerindeki seçmenler ve hatta başta aile üyeleri gelmek üzere sosyal çevreleri aracılığıyla, amaca en uygun düşen politik etkileme yolları bulunmalı ve kullanılmalıdır.
Böylesi girişimlerin yanı sıra, herhangi bir politik yapıyla dolaysız olarak ilişkili olmayan bireyler “başkanlık sistemine hayır” kampanyası yürüten örgütlü güçlerin eylemlerine katılarak bu savaşımı destekleyebilirler.
Örgütler olarak ne yapılabilir? Komünist-devrimci örgütler, Teklif ’in parlamentoda 330 oy almasının engellenmesi, engellenememesi durumunda da yapılacak referandumda “hayır” oyunun çıkması için çalışmayı kısa-erimli politik amaç olarak saptamalıdırlar. Kadro olanakları başta gelmek üzere tüm olanaklarını, gizli örgütlenmenin olmazsa olmaz kurallarını ihmal etmeksizin, bu amacı gerçekleştirmek için en büyük ölçüde kullanırken, başta devrimci-demokrat politik örgütler olmak üzere, politik olarak ilerici tüm parti, örgüt, çevre ve kişilerle birlikte çalışmanın olanaklarını en iyi biçimde değerlendirmeye çalışmalıdırlar. Sosyal-reformist, sosyal-demokrat, liberal-demokrat, burjuva-liberal parti ve örgütler ve sendikalar başta olmak üzere, demokratik kitle örgütleri Türkiye ve Kuzey- Kürdistan’da ve dünyada politik gerçekleri açıklama kampanyasının örgütlü özneleridirler. Türkiye ve Kuzey-Kürdistanlı göçmenlerin yaşadıkları Batı-Avrupa ülkelerinde devrimci ve ilerici politik bireyler ve politik örgütler böylesi bir kampanyada önemli bir rol oynayabilirler.
Burjuva parlamenter sistemi savunan bir liberal düzen partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yukarıda sözü edilen kampanyanın öznelerinden biri olarak gerek parlamento içinde gerekse parlamento dışında kitlesel olarak en etkili olacak politik-toplumsal bir güçtür. Unutulmamalıdır ki, CHP’ye oy veren seçmenler ya da onu destekleyenler arasında sosyalizmin toplumsal tabanını da oluşturan milyonlarca kent ve kır işçisi, kent ve kır yoksulu var. Yalnızca bu nedenle bile olsa, başkanlık sistemine geçişin önlenmesi amacıyla yaygın bir toplumsal ve politik muhalefet örgütlenmesi için CHP örgütünü her düzeyde etkileme taktiği izlenmelidir. Bu taktiği gerçekleştirmenin yollarından biri, CHP’nin örgütleyeceği mitinglere ve diğer kitle toplantılarına katılarak devrimci propaganda ve ajitasyon çalışmasıyla kitleleri etkilemektir.
Komünist-devrimciler, CHP’nin yönetimiyle CHP’yi destekleyen milyonlarca emekçi arasında ayrım yapmak zorundadırlar. Yaşanılan süreçte CHP’ye karşı uygulanmasını önerdiğim bu taktiksel tutum, burjuva politik partiler arasındaki çelişkilerden yararlanma taktiğinden öte bir şey değildir. Sosyalizm için savaşımda, bir burjuva düzen partisi olarak CHP’nin hedef alınması gereken politik güçlerinden biri olduğu ne kadar kuşku götürmezse, bugün başkanlık sistemine geçişe karşı savaşımda bu partinin dolaylı bir bağlaşık olduğu da bir olgudur.
TC’nin başkanlık sistemi olarak daha da gerici ve tekelci olarak yeniden örgütlendirilmesi yalnızca devlet sınırları içindeki ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel ilişkileri etkilemekle kalmayacaktır. Devletin böylesi bir yeniden örgütlendirilmesi özellikle Ortadoğu denilen coğrafyada var olan devletlerle ilişkileri de alışagelmişin ötesinde etkileyecektir. Bölgesel Kürt ulusal hareketine karşı uygulanagelen sömürgeci politika daha saldırgan bir özellik kazanacaktır.
Vurgulanmalıdır ki, politik iktidarın daha büyük ölçüde merkezileşmesi anlamına gelen başkanlık sistemine geçiş girişimine karşı burjuva anlamda da olsa politik özgürlükleri savunan en geniş muhalefete gereksinim var. İhmal edilebilir gibi görünen en küçük muhalefet potansiyelini kullanmak zorundayız.
A.H. Yalaz 5 Ocak 2017
-------------------
(1) Bu yazıda devletin yeniden örgütlendirilmesi sürecinin ve “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin kabul edilmesi durumunda gerici kapitalist devleti oluşturan organlar arasında kurulacak ilişkilerin ayrıntılarına girilmeyecektir. İç ve dış politikanın karşılıklı ilişkilerine de.
(2) “Ortadoğu’da Emperyalist Yeniden-Paylaşım Savaşı ve Komünist-Devrimci Tutum” başlıklı 5 Mart 2016 tarihli yazıda, Türkiye ve Kuzey-Kürdistan’da gerici bir iç savaşı önleme görevi konusunu işlerken, askeri bir darbe olasılığına da dikkat çekiyordum: “... Olaylar Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki politik ortamın giderek daha da sertleşeceğine işaret ediyor. Örneğin, Ortadoğu’daki gelişmelere de bağlı olarak, özellikle Kuzey-Kürdistan’ın bazı il ve ilçelerinde sıkıyönetim ilan edilebilir. Askeri bir darbe olasılığı da söz konusudur...”
Böylesi bir askeri darbenin, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminde Türkiye ve Kuzey-Kürdistan düzeyinde birinci derecede rol oynayan Gülen hareketinin de içinde bulunduğu bir “gerici-emperyalist koalisyon” tarafından yapılacağını değil, ABD emperyalizmi ve NATO tarafından desteklenecek ama yine de AKP-Erdoğan karşıtı olan bir darbe olacağını varsayıyordum. İlk yıllarında, belki 2011 yılına dek, ABD ve diğer emperyalist devletler, kurumlar vb. tarafından “ılımlı İslamcı” olduğu kabul edilen ama onlar açısından giderek bu özelliğini yitiren AKP-Erdoğan rejimine karşı, NATO’yu da kullanarak, emperyalist şirketlerin ve devletlerin çıkarlarını savunacak bir darbe olasılığı idi varsayılan. ABD-emperyalizmi açısından Türk devletini işbirliği yaparak kontrol eden ve “Büyük Ortadoğu İnisiyatifi”nin en önemli iki aletinden biri olan AKP-Erdoğan kliği güvenilmez bir “müttefikti” artık. ABD-emperyalizmi yola ulus-ötesi (isterseniz “transnasyonal” deyiniz) bir karaktere sahip Fettullah Gülen hareketi ile devam etmek zorunda kaldı.
(3) Emperyalist devletlerin ve onların istihbarat örgütlerinin herşeyi çok iyi planlayabilecekleri ve uygulayabilecekleri yanılgısı içinde olanlar için 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi “anlaşılmaz” olabilir. Yanıtını bulması gereken çok sayıda sorunun olduğu da kuşku götürmez. Bu sorular, darbe girişiminin planlanması ve uygulanmasında ABD emperyalizminin ve Gülen örgütünün işbirliği (darbe girişimine Fethullah Gülen’ci vitrin görünümü verilerek ABD ve NATO’nun rolünün gizlenmesi amaçlanmış olabilir) düzeyinden tutun da darbe girişiminin istihbaratının alınması biçimine ve politik ve askeri iktidar sahiplerinin bu istihbarat karşısında ne gibi bir tutum aldıklarına dek uzanan sorulardır. Başka sorular da sorulabilir: Bu darbe girişimi devlet içinde ve küresel olarak kimin işine yaradı? Bu girişim hangi sınıfsal amaçlara hizmet etti? Bu ve bunun gibi soruların yanıtlanması görevini başka yazı ya da yazılara bırakıyorum. Şimdilik şunu vurgulamakla yetineyim: Tekil devletlerin kendi içlerindeki ve küresel ölçekteki ilişkiler birbirini çok-yönlü etkileyen öylesine karmaşık bir durum aldılar ki, sorunlara “kuş bakışı” bakmak bile yetersiz kalıyor artık. Böylesi durumlarda komünist-devrimcilere gerekli olan “uzay bakışı”dır.
(4) Politik İslamcı hareketin ve özel olarak Fettullah Gülen hareketinin, özellikle polis, silahlı kuvvetler ve yargı gibi devlet organları içinde on yıllardır örgütlendiği biliniyor.
(5) 15 Temmuz darbe girişimini izleyen süreçte en büyük yararı sağlayanlardan biri de MHP içindeki konumunu sağlamlaştırma fırsatı yakalayan Devlet Bahçeli kliği oldu.
|
|
|