Bilimsel Sosyalizm
   Nederlands                               www.bilimselsosyalizm.net  December 13 2024 13:29:10  
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

   Ana Sayfa
   Yazılar/Broşürler
   Görüşler
   Komünist Hareketten
   Devrimci Basından
   Sol Hareketten
   Felsefe
   Katkılarınız
   Arşiv
   Sitede Ara
   Bağlantılar
   İletişim

English
   Home
   Opinion
   Revolutionary Press
   Left Movement
   Philosophy
   Site search
   Web links
   Contact



PARLAMENTER OPORTÜNİZM DEĞİL, KOMÜNİST-DEVRİMCİLİK! (1)
Yazılar-BroşürlerTürkiye ve Kuzey-Kürdistan coğrafyası yine tansiyonu yüksek bir seçim sürecinden geçiyor. Halk kitlelerinin politikaya ilgisinin seçim öncesi dönemlere göre çok daha fazla arttığı ve/veya artırıldığı bu dönemde “sol” politik hareket de iyice hareketlendi. Bu yazının görevi, seçime katılan politik partiler, örgütler, bloklar, bağımsız adaylar vb. de dahil olmak üzere, seçim sürecinin genel bir çözümlemesini yapmak değildir. Burada, asıl olarak, seçim sürecinin ve  parlamentonun devrim ve sosyalizm savaşımı için kullanılması görevi üzerinde durulacaktır.

Bütün etnik kimliklerden işçilerin ve diğer emekçilerin ortak örgütlenmelerini ve ortak savaşım yürütmelerini savunan kimi politik örgüt ya da partiler tarafından da desteklenen yurtsever Kürt ulusal hareketinin  parlamento seçimlerine parti olarak katılıyor olması, bu seçimleri  önceki seçimlerden ayıran bir özelliktir. Bu nedenle Halkların Demokratik Partisi (HDP) üzerinde, kısaca da olsa, özel olarak durulacaktır.

7 Haziran 2015 parlamento seçimleri nedeniyle oluşan politik ortamı komünist-devrimci propaganda, ajitasyon ve örgütlenme için kullanalım!

İster parlamento seçimleri olsun isterse yerel secimler, Türkiye ve Kuzey-Kürdistan coğrafyasında yaşanan secim dönemleri sınıf savaşımının politik biçiminin sertleştiği dönemler olageldi. Buna, ilki gecen yıl gerçekleşen, devlet başkanlığı seçimini de eklemek gerekir. Bu dönemlerde isçi sınıfının ve diğer emekçi sınıf ve katmanların  ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel sorunlara ilgileri seçim öncesi dönemlere göre  çok artar. Geniş halk kitleleri propaganda ve ajitasyona daha duyarlı duruma gelirler. Türkiye ve Kuzey-Kürdistan coğrafyası yine böyle bir dönemi yaşıyor. Sorulması ve yanıtının verilmesi gereken can alıcı soru, böylesi bir dönemde komünist-devrimcilerin politik tutumlarının ne olacağıdır.

Komünist-devrimciler kapitalist devletin yasama organı olan parlamentoya üye seçimi yapılacak olan politik ortamı komünist-devrimci propaganda, ajitasyon ve örgütlenme yapmak için kullanmak zorundadırlar. Böylesi bir ortam sosyalizm için kapitalizme karsı sınıf savaşımının yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi için önceki dönemlere göre çok fazla olanaklar yaratır. Komünistlerin görevi bu olanaklardan en büyük ölçüde yararlanmaktır. Kitlelerin devrimci bilincinin geliştirilmesi, örgütlenmelerinin güçlendirilmesi ve daha da artan bir politik bilinç ve örgütlülük derecesiyle devrimci politik eyleme çekilmeleri için çok sayıda fırsat sunan böylesi dönemlerden yararlanmasını bilmek her şeyden önce komünist önderlerin görevleri arasındadır.

Komünist-devrimci bir partinin önderliğinin gerekliliği
Sosyalizmden yana ve kapitalizme karşı devrimci propaganda ve ajitasyonun yapılması için son derece elverişli olan böylesi ortamlardan bilimsel komünist teoriyle işçi sınıfı hareketinin birleştirilmesi, bilimsel komünizmle işçi sınıfı hareketi arasındaki politik ve örgütsel bağların güçlendirilmesi için yararlanılmalıdır. Böylesi ortamlar, aynı zamanda, bilimsel komünizmle işçi sınıfı hareketinin  birleşmesinin bir ürünü olan komünist-devrimci bir partinin devrim ve sosyalizm savaşımında zorunlu olduğu propagandasının yapılması için de elverişlidir. Bu nedenle, işçi sınıfının politik olarak en gelişmiş üyelerinin, işçi sınıfının öncüsünün politik propaganda, ajitasyon ve örgütlenme yetilerinin daha da geliştirildiği böylesi politik tansiyonu yüksek dönemler, kapitalist sınıfın değişik fraksiyonlarının politik temsilcileri olan kapitalist düzen partilerini desteklemek yerine işçi sınıfının ve yarı-proletaryanın çıkarlarını temsil eden ve onlara gerçekten önderlik etme yeteneğinde olan komünist-devrimci bir partinin kurulması zorunluluğunun da propaganda edildiği dönemlerdir.

Parlamenter revizyonist-oportünizme karşı komünist-devrimci ideolojik-politik tutum
Burada bir noktayı vurgulayarak parlamentodan yararlanma sorununa geçeyim. Parlamenter politik ahmaklığın ve Kürt ulusal-reformist hareketine bağımlılığın sosyal-reformist sol içinde egemen olduğu bilinmeyen bir şey değil. Asıl kötü olan, bu parlamenter politik ahmaklığın ve oportünizmin ve bağımlılığın devrimci-demokrat hareketinin bir bölümünü, hatta komünist-devrimci hareketin kimi öğelerini de etkisi altına almış olmasıdır. Bir kez daha tanık olunuyor ki, politik savaşımda yasalcılıkla parlamenter oportünizm karşılıklı olarak birbirlerini güçlendiriyorlar. Buna 2007 ve 2011 parlamento seçimlerinde de tanık olduk.

Sosyalist sınıf savaşımının, kapitalist devletin önemli kurumlarından biri olan parlamentoyu dağıtabilecek güçten uzak olduğu ortada. Bunu yapabilecek durumda olmadığımız sürece de bu gibi kurumlardan ve bu kurumlar için yapılan seçimlerden sosyalizmin propaganda edilmesi ve  komünist hareketin programının en geniş ölçüde tanıtılması için yararlanma görevimiz vardır. İşçi sınıfının ve diğer emekçi kitlelerin küçük bir bölümünün ve demokrat ve komünist-devrimcilerin, kendilerinin sömürülmesi ve ezilmesi üzerine dayanan kapitalist sistemin sürdürülmesinde  burjuva-kapitalist parlamentonun işlevini anlamış olması yetmez. Geniş emekçi kitlelerin de kendi politik deneyleriyle parlamentonun bu işlevini anlamaları gerekiyor. Geniş halk kitleleri parlamenter rejime, dolayısıyla parlamento için yapılan seçimlere ilgi duyuyor. Komünist-devrimciler bu duruma kayıtsız kalamazlar. Sözün özü, dağıtmaya gücünün yetmediği kapitalist kurumları devrimci amaçlar için devrimci biçimde kullanmasını öğrenecek ve kullanacaksın. İşte sorununun can alıcı noktası da budur işte. Seçim sürecinden ve parlamentodan devrimci amaçlar için devrimci biçimde nasıl yararlanılabilir?

Yapılan seçimlerde parlamenter olarak seçilme anlamında parlamenter kazanım elde etme bir “yan üründür”.  Komünist-devrimciler parlamento için yapılan seçimlere “sandalye” kazanmak için değil, kendi programlarını açıklamak ve kapitalist ve reformist düzen partilerinin şahsında kapitalist ekonomik-politik sistemi eleştirmek, teşhir etmek ve kitleleri devrimci politik eyleme çekerek onları komünist harekete kazanmak ve devrim için harekete geçirmek için katılırlar. Böyle yapmakla, parlamentoya komünist temsilci  sokamasalar bile, ülkesel düzeyde politik karar alma sürecini dolaylı olarak etkilerler. Kitleler ne denli sosyalist politik bilinç kazanırlarsa parlamenter politikayı etkileme güç ve olanakları da o denli artar. Parlamenter savaşım da bir politik savaşım biçimidir ve karar alma süreçlerini etkilemek için kullanılabilir. Ama, diğer şeyleri bir yana bırakacak olursak, toplumsal sorunların parlamenter yolla çözülemeyeceğinin sürekli olarak propaganda edilmesi koşuluyla. Vurgulanmalıdır ki, kapitalist sistemin ve onun en önemli, temel politik örgütü olan kapitalist devletin  devrimci bir yolla yıkılabileceği düşününden vazgeçenler, devrim ve sosyalizmden umudunu kesenler, politik olgunluk olarak propaganda ettikleri parlamenter revizyonist-oportünizmlerini devrim ve sosyalizm ateşini söndürmeyenlere de kabul ettirmeye çalışırlar.

Politik özgürlükler sorunu genel çizgileriyle de olsa sosyalizmi savunan bireyler ve örgütlü toplum kesimleri üzerinde öylesine bir baskı yaratıyor ki, kadro olanakları başta gelmek üzere, neredeyse bütün olanaklar programı kapitalist sistem sınırları dışına çıkmayan reformist bir ideolojik-politik kimliğe sahip HDP gibi bir partinin desteklenmesi için kullanılıyor. HDP’nin seçim barajını aşamama olasılığı ya da barajı aşması için bu partiyi seçimlerde oy vererek de destekleme düşüncesi devrim ve sosyalizme yakınlık duyanların zihnini büyük bir baskı altına alıyor.

Parlamento-içi savaşım parlamento-dışı savaşımın hizmetindedir. Bu nedenledir ki, politik sınıf savaşımının alanlarından biri olan parlamentodan  işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıf ve katmanların parlamento-dışı savaşımlarını desteklemek için yararlanılmalıdır. Ama, bu işin ne denli zor, hatta bugünkü politik koşullarda olanaksız olduğu, aşağıda ant içme konusu ele alınırken görülecektir. Varsayalım ki parlamentoya komünist-devrimci temsilciler seçildi ve parlamenter olarak kabul edilmek için zorunlu kılınan ant içmek gibi bir engel aşıldı. Böylesi bir durumda parlamentodan yalnızca kapitalist düzeni teşhir etmek için yararlanmakla yetinmek olmaz. Parlamentodan işçi sınıfının ve kapitalist sistemde sömürülen ve ezilen diğer emekçi kitlelerin ekonomik, politik, kültürel ve ulusal hak ve çıkarlarının savunulması için de yararlanılmalıdır. Kapitalist sistemde geniş emekçi kitlelerin çektikleri acıların hafifletilmesinin bir görev olduğu unutulmamalıdır. Burjuva parlamentosu bunun ikincil önem taşıyan araçlarından biri olarak kullanılabilir. Parlamento içinde halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için yapılacak çalışmalar, örneğin, yasa tasarıları hazırlama, toplumsal sorunları konu alan soruşturma komisyonlarının kurulması için girişimde bulunma gibi, küçümsenmemelidir.

Yukarıda ant içmek gibi bir engelin aşıldığı varsayımından söz edildi. Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nde, parlamenter seçilebilmek için değil, ama parlamenter olarak göreve başlayabilmek için aşağıda yazıldığı gibi ant içmek gerekiyor:
''Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.'' (https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem24/yil1/bas/b001m.htm )
Bir komünist- devrimcinin, işçi sınıfını ve genel olarak ezilenleri, komünistleri ve demokrat-devrimcileri baskı altında tutmanın bir aracı olan ve  Kürt ulusunun ulusal haklarını çiğneyen sömürgeci bir devleti koruyacağına ve Atatürk ilkeleri denilen Türk milliyetçi ideolojisine bağlı kalacağına ant içmesi düşünülemez. Bu nedenledir ki, verili politik koşullarda, Türkiye’de parlamento-içi Bilimsel Sosyalizmci ideolojik-politik savaşım yürütmek üzerine yazılanların propaganda değeri taşımaktan öte  bir anlamı yoktur. Bu nedenledir ki, seçim sürecinde, komünist-devrimci adaylar, parlamenter seçilmeleri durumunda böylesi bir andı içmeyeceklerini açıkça ilan etmelidirler. Onlar için parlamento kürsüsünden ilk ve son kez olarak yararlanmanın biçimi, böylesi bir andı içmeyi reddetmek politik eylemi olacaktır. Peki “sol” denilen politik hareket adına parlamentoya girmeyi temel taktik olarak kabul etmiş olanlar ve bağımsız aday olarak seçilme şansına sahip olanlar böylesi bir andı içmeye hazırlar mı?

Halkların Demokratik Partisi (HDP) reformist-demokratik bir kitle partisidir
Yurtsever Kürt ulusal hareketinin gövdesini oluşturduğu HDP, adından da anlaşıldığı gibi, bir demokratik halk partisidir, bilimsel sosyalist bir ideolojik-politik kimliğe sahip bir parti değildir. Kimi politik örgütler ve eğilimler onun az çok güçlü dallarını, kimileri de ince dallarını ve yapraklarını oluştururlar. Birçok toplumsal kesimi  temsil etme savında olan bir koalisyon partisidir o. HDP’nin temsil etme savında olduğu sınıf ve sınıf katmanlar, özellikle Kürt etnik kimlikli kent ve kır proletaryası ve yarı-proletaryasından Kürt küçük ve orta kapitalistlerine ve hatta Kürt aşiret reislerine kadar uzanan bir yelpaze oluştururlar. Parti kurucuları ve bileşenleri arasında çeşitli çıkarları temsil edenler ya da etme savında olanlar vardır. Bunlar Türkiye ve Kuzey-Kürdistan proletaryasını temsil etme savında olan politik eğilimlerden kimi Kürt aşiretlerinin temsilcilerine dek uzanır.  

Parti Programı ve Seçim Bildirgesi, HDP’nin kapitalist sistemi yeniden biçimlendirmeyi amaçladığının belgeleridir. Yaşamın değişik alanlarında reformlar (iyileştirmeler) yapmayı amaç olarak saptamış bir partidir o. Türkiye ve Kuzey-Kürdistan toplumunun sosyalist dönüşümünü  amaç edinmiş anti-kapitalist bir parti değil. Programında “ sosyalizm” kavramının kullanılmadığı bir partidir söz konusu olan. “ Devrim” kavramı ise yalnızca Rojava devriminden söz edilirken kullanılmaktadır. HDP’nin programı, sömürülenlerin ve ezilenlerin birçok ekonomik, sosyal, politik ve kültürel haklarını savunan niteliğine rağmen,  komünist-devrimcilerin destekleyebilecekleri ve desteklenmesini önerebilecekleri bir program değildir. Ama, vurgulanmalıdır ki, HDP, Türkiye ve Kuzey-Kürdistan toplumunun demokratikleştirilmesi sürecinde burjuva politika sahnesinde savaşım yürüten en önemli kitlesel demokratik güçtür de.
 
Bağımsız komünist-devrimci parlamenter adaylarını destekleyelim!
Seçimlere katılacak partilerin büyük bir çoğunluğu karşı-devrimci, gerici ideolojik-politik karaktere sahiptirler. Faşist ve diğer gerici partiler söz konusu olduğu sürece yapılacak olan, her birinin sınıfsal ve politik karakterini açıklamak ve teşhir etmek olacaktır. Bu partileri hedef alan politik teşhir faaliyetinde de ayrım yapılmalıdır. Karşı propaganda ve politik teşhir faaliyetinde asıl hedef olması gereken partiler AKP, MHP ve CHP’dir.

HDP’nin kapitalist ekonomik, politik ve hukuksal sistem sınırları içinde kalan reformist ideolojik-politik karakterinin ısrarla açıklanması da komünist-devrimcilerin görevleri arasındadır. Adaylarının ideolojik-politik kimliklerine bağlı olarak, yerel seçimlerde desteklenebilecek bir parti olan HDP, kapitalist devletin yasama organı olan parlamento için yapılacaklar seçimlerde komünist-devrimcilerin destekleyebilecekleri bir ideolojik-politik kimliğe sahip bir parti değildir. Diğer partiler arasında da desteklenebilecek herhangi bir parti yoktur.

Komünist bakış açısından, parlamento seçimlerinde, yalnızca kapitalist devleti devrim yoluyla yıkıp sosyalist bir devlet kurarak sosyalist bir toplumu örgütlemeyi savunanlar, eğer böyle bir ayrım yapılıyorsa, komünist hareketin azami programını, sosyalist devrim programını kabul edenler ve bu programın uygulanması için çalışanlar desteklenebilir. Sosyal-reformist olanları desteklemek bir yana, devrimcilikleri demokrat-devrimcilikle sınırlı olanlar da desteklenmemelidirler. 12 Eylül yenilgisinin “feleklerini” şaşırttığı kimi politik şaşkın ve ahmakların kapıldıkları parlamentarizm cereyanına kapılmayanların, böylesi bir çarpılmayı kabul etmeyenlerin başka türlü davranmaları da beklenemez. Komünistler, sınıf sorunuyla ulusal sorun arasındaki ilişkiyi komünist-devrimci biçimde kuranları desteklerler. Kürt ulusunun sömürgeci baskı altına tutuluyor olması, yurtsever de olsalar, Kürt ulusal hareketinin temsilcilerini, özellikle de  ulusal-reformist ideolojik-politik kimlik taşıyanları, desteklemenin bir gerekçesi yapılamaz.

A.H.Yalaz
15 Mayıs 2015

(1)   Bu yazıyı hazırlarken aşağıdaki yazılarımdan geniş ölçüde yararlandım:
- “25 Mart Yerel Seçimleri Üzerine” (11 Mart 1984)
- “Parlamenter Avanaklık Değil, Komünist-Devrimcilik!” (9 Temmuz 2007)
- “ Halkın Parlamenter Avanaklığı ve Sınıfsal Kutuplaşmanın Zorunluluğu” (24 Temmuz 2007)
- “ Komünist-Devrimci İdeolojik Duruşta ve İşçi Sınıfına Dayanan Sosyalizm Anlayışında Israr”
(29 Temmuz 2007)
Bu yazılar www.bilimselsosyalizm.net sitesinde okunabilir.