|
BİR GEÇİŞ TOPLUMU OLARAK SOSYALİST TOPLUM ... |
BİR GEÇİŞ TOPLUMU OLARAK SOSYALİST TOPLUM SINIFSIZ BİR TOPLUM DEĞİLDİR (A.H. Yalaz) Komünist toplumun alt ya da birinci aşamasını -yani sosyalizmi- sınıfsız bir toplumsal gelişme aşaması olarak kabul eden görüş bilimsel değildir. Marksizm-Leninizm’e aykırıdır. Aykırıdır; çünkü, bu bilime göre, genellikle sosyalizm olarak adlandırılan komünist toplumun alt aşaması, komünizmin kapitalizmden doğduğu biçimiyle durumudur. Bu aşama, diğer şeylerin yanı sıra, toplumsal işbölümünün aşılması sürecidir de. Bu aşamada zihinsel emek ile fiziksel emek karşıtlığı var olmaya devam eder. Meta üretimi ve dolayısıyla değer yasası, değişik ülkelerde değişik sürelerle, varlıklarını sürdürürler. Bölüşüm, henüz, harcanan emeğe göre yapılır, yani burjuva hak yürürlüktedir. Dolayısıyla “burjuva hukuk” da. Toplumsal işbölümünün bir alanı olarak yöneten-yönetilen ilişkisi, gitgide silinmekle birlikte, varlığını korur, yani hâlâ bir devlet vardır. Bu devlet proletarya diktatörlüğüdür -daha kurulduğu andan itibaren solmaya başlayan bir devlet. Komünist toplumun birinci aşaması, Marks’ın sözünü ettiği kapitalizmden komünizme devrimci politik geçiş dönemi, proletarya diktatörlüğü dönemidir. Özetle, işbölümünün, burjuva hakkın ve devletin -artık sözcüğün gerçek anlamında devlet olmayan devletin- var olmaya devam ettikleri bir toplumsal gelişme aşaması, sınıfların ortadan kalktıkları bir aşama olarak anlaşılamaz. Kapitalist sınıf egemenliğinin yerini yeni bir sınıfın, komünist toplumu örgütlemeye yetenekli tek sınıf olan işçi sınıfının politik egemenliğinin alması, daha dün kapitalist olan toplumu bugün sosyalist kılmaz. Başka sözcüklerle, komünist toplumsal kuruluşun politik önkoşulu olan proletarya diktatörlüğünün kurulması ile sosyalizmin kurulması eşitlenemez. Bu henüz bir başlangıçtır. İktidarın proletaryanın eline geçmesi anlamında o ülke için sosyalist tanımlaması kullanılabilir, yoksa ekonomik anlamda değil. Yani politik olarak sosyalist olan, ekonomik olarak henüz burjuva olabilir. Ekonominin sosyalist ilkeler temelinde sosyalist çizgilerde örgütlenmesi işi daha henüz başlamıştır ve üretim güçlerinin gelişmişlik düzeyine göre kısa ya da uzun sürede gerçekleştirilebilir. Üretim güçlerinin yüksek düzeyde geliştiği ileri kapitalist ülkelerde -örneğin Almanya’da- sosyalist ekonominin örgütlenmesi (Bu, doğru anlaşılmak koşuluyla, üretimin komünist örgütlenmesi olarak tanımlanabilir; zaten komünizmin örgütlenmesi asıl olarak ekonomiktir) kısa sürede tamamlanırken, üretim güçlerinin görece düşük gelişme aşamasında olduğu ülkelerde -örneğin Türkiye’de- görece uzun süre alır. Bu ikinci kategoriye giren ülkelerde sanayi devrimi, gerçekte, ancak proletarya diktatörlüğü döneminde, sosyalizmin kuruluşu döneminde gerçekleşir. Tarihsel materyalizme göre, üretim ve değişim biçimi her toplumsal sistemin temelini oluşturur. Proletarya diktatörlüğünün kuruluşu anından başlayarak üretimin komünist örgütlendirilmesi işine girişilir. Bu doğru anlaşılmak koşuluyla, komünist toplumun sınıflı aşamasında (alt ya da birinci aşama) bağımsız bir üretim biçimi olarak sosyalist üretim biçiminden söz edilemez. “Sosyalist üretim biçimi”, komünist üretim biçiminin, üretimin komünist örgütlenmesinin geçici bir aşamasıdır. Bu bağlamda sosyalist ekonomik kuruluşun tamamlanmasından ya da sosyalist üretimin örgütlenmesinden anlaşılması gereken, sosyalist ilkelere göre örgütlenen ekonominin bireysel meta üretimi ve serbest pazar üzerine egemenlik sağlamasıdır. Sosyalist üretim ilişkilerinin özel meta üretimi ve değişimi ilişkileri üzerinde egemenlik sağlamalarıdır. Bu, komünizmin kuruluşu sürecinin, “herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” ilkesinin uygulanabilirliği noktasına ulaşması olarak de tanımlanabilir. Sosyalizm, ekonomik düzeyde, kapitalizmden komünizmin üst aşamasına, yani sınıfsız aşamaya geçiş dönemidir. Sosyalist ekonomi bir geçiş ekonomisidir, sözcüğün gerçek anlamında komünist ekonomiye geçiş ekonomisi. Bilimsel komünizm teorisine göre, komünist toplumun alt aşaması ile üst aşaması arasında ekonomik olgunluk dereceleri bakımından farklılık vardır. Sosyalizm ekonomik kalkınma projesine indirgenemez; ama sorunun özü ekonomiktir. Komünizmin örgütlenmesi asıl olarak ekonomiktir, denildiğinde anlaşılması gereken budur. Ne zaman ki sosyalist üretim ilişkileri üretim sürecinin egemen üretim ilişkileri durumuna gelirler, o zaman sosyalizmin ekonomik temellerinin kurulduğu söylenir. Bir başka deyişle, ilgili ülke -yani tek ülkede sosyalist ekonomi kurulabilir- yalnız politik düzeyde değil, ekonomik düzeyde de sosyalisttir artık. Komünist toplumun alt aşamasının üretim ve bölüşüme yön veren “herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” ilkesinin uygulanması ancak bu toplumsal-ekonomik koşullarda olanaklı olur. Tek bir ülkede de sosyalist üretim örgütlenebilir ve kendi temelleri üzerinde gelişebilir. Ancak, bu “kendi temelleri üzerinde gelişme” komünist toplumun sosyalizm aşamasının aşılmasına varamaz. Bunun için dünya ölçeğinde “kendi temelleri üzerinde gelişme” zorunludur. Bazıları ve en başta da troçkistler, sosyalizmi sınıfsız bir toplumsal-ekonomik biçimlenme olarak düşündüklerinden ötürüdür ki, tek ülkede sosyalist üretimin örgütlenme olanağını, tek ülkede sosyalizmin kuruluşu olanağını kabul etmezler. Geçerken değinmek isterim ki, tek ülkede sosyalizmin kurulması ya da ilgili ülkenin ekonomik bakımdan da sosyalist bir niteliğe kavuşması, çoğu kişinin sandığının tersine, yalnızca o ülkenin iç ekonomik olanakları ile gerçekleşmez. Kapitalizmde, hele bir dünya ekonomik sistemi oluşturmuş emperyalist-kapitalizm koşullarında, hiçbir ülke dış ekonomik ilişkiler olmaksızın yapamaz. Proletarya diktatörlüğünün kuruluşu anından, ekonomide merkezi bilimsel bir plana göre yapılan sosyalist üretimin egemen olduğu ana kadar geçen dönem, ekonomik anlamda, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemidir. Bu geçiş dönemi, temel olarak, üretici güçlerin gelişkinlik derecesine, eş deyişle, emek üretkenliğinin düze-yine göre kısa ya da uzun olabilir. Burada her zaman göz önünde tutulması gereken nokta, toplumsal-ekonomik biçimlenmeleri birbirlerinden temel olarak ayıranın emek üretkenliği düzeyi olduğudur. Her biçimlenme, emek üretkenliğinin görece yüksek düzeyi sayesinde kendisinden öncekini ortadan kaldırır. Marksizm-Leninizm klasiklerinin sorunu nasıl ele aldıklarına bakalım. (1980 Temmuz’unda Stalin’in bir klasik olduğu görüşümü askıya almıştım ve bu durum hâlâ sürüyor. Bana göre, Stalin, bir bölümü ağır olan teorik ve politik hatalar yapmış büyük bir komünisttir.) (1) Marks’tan başlayalım: “Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadî, manevî, entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur. Bu bakımdan birey olarak üretici (gerekli indirimler yapıldıktan sonra), topluma vermiş olduğunun tam karşılığını alır. Onun topluma verdiği şey, birey olarak, kendi emek miktarıdır...” (K. Marks, Gotha Programının Eleştirisi, Marks-Engels Seçme Yapıtlar, c.3, s.21-22) Marks, devamla, sözü edilen toplumda bölüşüme yön veren ilkenin “meta değişimini düzenleyen ilkenin aynı”sı olduğunu yazar. Bu toplumda eşit hakkın, ilke olarak, hâlâ burjuva hak olduğunu da. Marks’ın tanımladığı toplum komünist toplumun alt aşamasıdır, yani sosyalizmdir. Sınıfların ve dolayısıyla devletin var olduğu bir tarihsel gelişme aşamasıdır. Marks’ın yazdıklarından anlaşılan odur ki, özelliklerini tartıştığı toplum, kapitalist toplumdan henüz doğmuş bir toplumdur. Çünkü, ona göre, bu toplum hâlâ kapitalist toplumun damgasını taşır. Burada anlaşılması gereken odur ki, işbölümünün, sınıfların, yani zihinsel emek ile fiziksel emek karşıtlığının ortadan kalktığı bir toplum -komünist toplumun üst aşaması- ekonomik, manevi, entelektüel ve bütün diğer bakımlardan eski toplumun -kapitalist toplumun- damgasını taşımaz. Komünist toplumun üst aşamasında, sınıfların ve devletin yok olduğu aşamada meta üretimi ve değişimi yoktur. Dolayısıyla tüketim araçlarının bölüşülmesinde meta değişimini düzenleyen ilke uygulanmaz. Sınıfların ortadan kalktığı bir toplumda burjuva hak söz konusu olamaz. “Ama bu gibi kusurlar, uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekli ile komünist toplumun birinci evresinde kaçınılmaz şeylerdir...” (a.g.y., s.23) Marks’ın sözünü ettiği bu birinci evre, sınıfların ortadan kalkmasının koşullarının hazırlandığı, kapitalist toplumdan kalanların adım adım ortadan kaldırıldıkları bir evredir. Kimilerinin sosyalizm anlayışına göre, “kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekli ile komünist toplum” değildir söz konusu olan. “... komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? ... “ Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi vardır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz. “Program, ne şimdiki devleti, ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini ele almıştır.” (a.g.y., s.31-32) Burada, Marks, sınıfsız toplumda devletin varlığını sürdüreceğinden değil, komünist toplumun alt aşamasında devletin ne tür toplumsal işlevlere sahip olacağından söz eder. Lenin, Devlet ve Devrim’de Marks’ın sönme sürecindeki devletten söz ettiğini yazar. (Bk. “Devletin Sönmesinin Ekonomik Temeli” bölümü.) Kapitalist toplum ile komünist toplum arasındaki “devrimci dönüşüm dönemi” komünist toplumun alt aşamasıdır, yani sosyalizmdir. Bu döneme denk düşen politik geçiş dönemi de proletarya diktatörlüğüdür. Bir başka deyişle, devrimci dönüşüm dönemi ile politik geçiş dönemi eşitlenemez; ikincisi birincisinin bir unsurudur. Devrimci dönüşüm dönemi, ikincisinin yanı sıra, ekonomik, toplumsal, entelektüel, kültürel, vb. devrimci dönüşümleri de içerir. Marks, burada, “komünist toplumdaki geleceğin devleti” formülasyonunu sosyalizmde proletarya diktatörlüğü anlamında kullanır, yoksa komünist toplumun sınıfsız aşamasında devlet anlamında değil. Engels ile devam edelim. Engels, A.Bebel’e Mektup’ta (a.g.y, s.42) “özgür devlet” kavramını eleştirirken Felsefenin Sefaleti kitabından beri “sosyalist toplumsal düzenin kurulmasıyla devletin kendiliğinden dağıldığı ve yok olduğu”nun “açıkça söylenmiş ol”duğunu yazar. Bu nasıl anlaşılmalı? Şöyle: Komünist toplumun alt aşamasının üst aşamasına doğru evrimi, devletin kendiliğinden dağılma sürecinin evrimidir de. Yoksa komünist toplum kurulacak ve devlet ondan sonra dağılacak ve yok olacak biçiminde değil. Devlet -proletarya diktatörlüğü- kendi kendini gereksiz kılacak denli olgunlaşacak ve sınıfsız aşamanın eşiğinde sönme sürecini tamamlayacaktır. “... kapitalist üretimin, önceden kararlaştırılmış bir plan gereğince, bütün toplum hesabına sosyalist üretime dönüşümü ... ancak üretimin bu dönüşümüyle işçi sınıfının kurtuluşu ve dolayısıyla toplumun istisnasız bütün üyelerinin kurtuluşu gerçekleşecektir.” (F. Engels, “1891 Sosyal-Demokrat Program Tasarısının Eleştirisi”, Marks-Engels Seçme Yapıtlar, c.3, s.525) Burada kapitalist üretimin sosyalist üretime dönüşümünden anlaşılan, komünist üretimin örgütlenmesinin üst aşaması değildir. Sosyalist üretim kendi temelleri üzerinde gelişimi sürecinde bu aşamaya varacaktır. Engels, “Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm”de sosyalist üretimi -“bir plana dayanan toplumsallaştırılmış üretim”- sınıfların ortadan kalktığı aşamanın üretimi olarak görmez (a.g.y., s. 181) Lenin ile bitirelim. Lenin, “Büyük Bir Baslangıç”ta proletarya diktatörlüğünü tanımlarken, sosyalist toplumsal sistemin yaratılması ve sınıfların tamamen ortadan kaldırılması çalışmasından söz eder. Sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrımı, birinci terimin kapitalizmden doğan yeni toplumun ilk aşamasını belirtirken, ikinci terimin gelecek/bir sonraki ve yüksek aşamasını belirttiğini yazarak yapar. Yani, ona göre, sosyalizm sınıfsız bir toplum değildir. Proletarya diktatörlüğünün, devrimci zorun ekonomik temeli toplumsal emeğin komünist örgütlenmesidir. Bu örgütlenme, kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin boyunduruğunu kıran çalışan halkın özgür ve bilinçli disiplinine dayanır. Lenin, sosyalizmi, toplumsal emeğin komünist örgütlenmesine doğru ilk adım, olarak tanımlar. Zafer kazanmak, sosyalizmi kurmak ve sağlamlaştırmak için proletaryanın iki görev yerine getirmesi gerektiğini yazar: a) Proletaryanın çalışan ve sömürülen halk kitlelerini tarafına kazanması, b) Bütün çalışan ve sömürülen halk kitlelerini ve aynı zamanda bütün küçük-burjuva grupları yeni ekonomik gelişme yoluna sokması. İkinci görevin birincisinden daha ağır ve daha önemli olduğunu da ekler: “... Ama bu görev birincisinden daha önemlidir, çünkü, son analizde, burjuvazi üzerine zaferlerin en derin kaynağı ve bu zaferlerin sürekliliği ve kalıcılığının tek güvencesi yalnızca toplumsal üretimin yeni ve daha yüksek biçimi, kapitalist ve küçük-burjuva üretimin büyük-ölçekli sosyalist üretim ile değiştirilmesi olabilir.” (Büyük Bir Başlangıç, Seçme Yapıtlar, c.3, İngilizce, s.233) Lenin, bir sayfa sonra, sosyalist üretimden yeni bir üretim biçimi olarak söz eder. Yukarıdaki alıntıdan anlaşılan odur ki, sosyalizm sınıfsız bir toplum değil, sınıflı bir toplumdur. “Son analizde, yeni toplumsal sistemin zaferi için emek üretkenliği en önemli, en başlıca şeydir ... Kapitalizm yeni ve daha yüksek emek üretkenliği yaratan sosyalizm tarafından tamamen yenilgiye uğratılabilir ve tamamen uğratılacaktır ...” (a.g.y., s.236) “Komünizm, kapitalizm altında varolanla karşılaştırma içinde, ileri teknikler kullanan sınıf-bilinçli, birleşmiş ve gönüllü işçilerin daha yüksek emek üretkenliğidir ...” Birinci alıntıda sözü edilen “yeni toplumsal sistem”in sınıflı bir toplum olduğu yorum gerektirmeyecek denli açık olmalı. Söz konusu olanın kapitalizmi yenilgiye uğratmak olduğuna işaret etmek yeterli olabilir. İkinci alıntıda, Lenin, “komünizm” kavramını geniş anlamında kullanmaktadır: kapitalizmden doğduğu durumuyla komünist toplum, yani sosyalizm. Kanıt: sınıf-bilinçli işçi kavramı. Tam komünizmde (sınıfsız toplum için “tam komünizm” kavramı kullanılabilir) sınıflar ve bu arada işçi sınıfı olmadığından “sınıf-bilinçli işçi” de yoktur. Orada özgür ve birleşmiş üreticiler vardır. “Proletarya Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi ve Politika” başlıklı makalesinde, Lenin, “Sosyalizm sınıfların ortadan kaldırılmasıdır”, diye yazarken sosyalizmi sınıfsız bir toplum aşaması olarak düşünmez. Anlattığı, sosyalizm döneminin, eş deyişle proletarya diktatörlüğü döneminin, sınıfların ortadan kalkmasının maddi ve manevi koşullarının hazırlandığı dönem olmasıdır. Sosyalist kuruluş çalışması sınıfların ortadan kaldırılması çalışmasıdır da. Lenin, “Eski Toplumsal Sistemin Yıkılmasından Yenisinin Yaratılmasına” başlıklı makalesinde komünist emek sorunundan daha çok, daha doğru olarak, sosyalist emek sorunu denmesi gerektiğini yazar ve “çünkü, biz üst değil, ama alt, yeni toplumsal sistemin kapitalizmden çıkan başlangıç aşamasından söz ediyoruz”, diye ekler. (a.g.y., s.342) Komünist toplumun alt aşaması olarak sosyalizmde “sosyalist emek” kavramı kullanılır. Eğer, Lenin, sosyalizmi sınıfların varlığının sona erdiği bir gelişme aşaması olarak düşünseydi “komünist emek” kavramını kullanırdı. O, komünist emeği, terimin daha dar ve tam anlamında, toplum çıkarı için karşılıksız (bedava) gerçekleştirilen emek olarak tanımlar. Komünizmde ortak çıkar için çalışma bir alışkanlık durumuna gelir. Buradan da anlaşılır ki, sosyalizm sınıfsız-komünist toplum değildir. Proletarya diktatörlüğü, bütün bir sosyalizm dönemine denk düşen bir politik geçiş dönemi olarak değil de, yalnızca kapitalizmden komünist toplumun alt aşamasına geçiş dönemi olarak anlaşılırsa, son derece ciddi politik sonuçlar doğuracak ağır bir teorik yanılgıya düşüleceği yeterince açık olmalı. “Gençlik Birliklerinin Görevleri”nde, Lenin, yeni kuşağın görevinin komünist bir toplum kurmak olduğunu yazar. Birçok yönüyle işin yarısının yapıldığını yazan Lenin, bununla komünist toplumun kuruluşu için toprağın temizlendiğini anlatır. Bu makalede dikkat çekici olan odur ki, Lenin, burada, komünizmin kuruluşunu dünya ölçeğinde bir sorun olarak ele almaz. Çünkü, burada “komünist toplum”dan anladığı sosyalizmdir. Tersi durumda tek ülkede komünizmin olanaklı olduğunu savunur duruma düşerdi. Anlaşılıyor ki, Lenin’in teorisine göre tek ülkede sosyalist toplum kurmak olanaklıdır. “... Komünist maneviyat komünizmin tamamlanması ve sağlamlaştırılması mücadelesi temeline dayanır ...” (a.g.y., s.479). Burada komünizmden anlatılan onun alt aşamasıdır. Çünkü, makale boyunca komünizmin ancak dünya ölçeğinde kurulabileceği görüşü yoktur. Birkaç sayfa ileride gelecek kuşağın, ya da yaşı on beş olan kuşağın komünist toplumu göreceği ve bu toplumu ve bu toplumu inşa edeceği görüşü vardır. Lenin’in sözlerini, komünist ekonomik örgütlenme için sağlam temelin kurulacağı ve bu temel üzerinde komünist toplumun ikinci aşamasına doğru kuruluşun yürütüleceği olarak anlamak gerekir. Lenin, tıpkı “komünist emek” kavramını kullandığı zaman olduğu gibi, “komünizm” kavramını, burada, sosyalizm anlamında kullanmaktadır. Buradan anlaşılır ki, sosyalist ekonomi tek bir ülkede kurulabilir. Yine anlaşılır ki, sosyalizm sınıfsız bir toplum aşaması değildir. “Komünizm Sovyet iktidarı artı bütün ülkenin elektrifikasyonudur. Aksi takdirde ülke bir küçük-köylü ülkesi olarak kalacaktır ve bunu açıkça anlamalıyız ... ekonomik temelin bir küçük-köylü temelinden büyük-ölçekli endüstri temeline dönüştürülmesinin icabına bakacağız. Ancak ülke elektriklendirildiği ve sanayi, tarım ve ulaştırma modern büyük ölçekli sanayi temeline yerleştirildiği zaman, ancak o zaman tamamen muzaffer olacağız.” (a.g.y., s.519) (“Elektrifikasyon Hakkında Rapor Üzerine Sovyetlerin Sekizinci Kongresinin Karar Tasarısı”) Komünizm eşittir Sovyet iktidarı artı bütün ülkenin elektrifikasyonu, formülü, komünist toplumun birinci aşamasının kuruluşunun gerçekleşme formülüdür, yoksa sınıfsız-komünist toplumun değil. Lenin, “komünizm” kavramını burada, birçok kez olduğu gibi, geniş anlamda kullanır. Çünkü, proletarya diktatörlüğünün kuruluş anından itibaren başlayan süreç komünist toplumun inşası sürecidir. Bu süreç içinde kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi, ekonomik düzeyde, ekonominin sosyalist örgütlenmesinin gerçekleşmesidir. Yanı sıra, ülkenin elektrifikasyonu gerçekleştirilmediğinde ülkenin bir küçük-köylü ülkesi olarak kalacağı görüşü de yukarıdaki yorumu güçlendirir. Şu basit nedenle ki, küçük-köylü ülkesi olma durağı ile komünizm arasında çok uzun bir tarihsel geçiş dönemi vardır. “Tamamen muzaffer olmak”ı ülke ekonomisini büyük-ölçekli sanayi temeline yerleştirmek, yani sosyalist ekonomiyi kurmak olarak anlamak gerekir, yoksa sınıfsız topluma ulaşmak olarak değil. “Tamamen muzaffer olmak”tan komünizmin kuruluşunun tamamlanmasına, tam komünizme dek uzun bir süre gerekir. *** Marks, Engels ve Lenin’e göre, komünist toplumun birinci aşaması adalet ve eşitliği sağlamaz. Çünkü, bu aşamada, tüketim araçları dağıtımı hâlâ gerçekleştirilen emek miktarına göre yapılır. Yani burjuva hak geçerliliğini korur, yürürlükte kalır. Ancak sınıfların ortadan kalktığı aşamada, yani sınıfsız toplumda “gereksinime göre” dağıtım/bölüşüm ilkesi uygulanır. Sosyalizmin sınıfsız toplum olduğu anlayışına göre ise,sınıfsız toplum “herkese gereksinimine göre” ilkesinin uygulanmadığı bir toplumdur. Böylesi bir sosyalizm anlayışı komünist toplumun gelişme teorisinin çarpıtılmasıdır. Marks, hakkın toplumun ekonomik yapısından ve bu yapı tarafından koşullandırılan kültürel gelişmesinden hiçbir zaman daha yüksek olamayacağını yazar. Burjuva hakkın geçerli olduğu bir gelişme aşamasını sınıfsız toplum olarak, işbölümünün, bu arada zihinsel emek ile fiziksel emek olarak işbölümünün ortadan kalktığı bir aşama olarak tanımlamak tam komünizmin ekonomik ve kültürel düzeyinin devasa ölçüde düşürülmesi demektir. Düşük ekonomik ve kültürel düzeyli komünizm! Kapitalizmden henüz doğmuş bir gelişme aşamasını sınıfsız toplum olarak anlama ve tanımlamanın kaçınılmaz kötü sonucu! Burjuva hakkın, bu anlamda eşitsizliğin ve adaletsizliğin hâlâ varolduğu toplumsal gelişme aşamasında, devletin yok olmayacağı bilimsel komünizm teorisine göre açıktır. İnsan toplumunun sınıfsız gelişme aşaması ise devletin silinip gittiği aşamadır. Burjuva hakkın geçerliliğini koruduğu toplumsal gelişme aşaması devletli bir aşamadır. Tersi bir görüş, toplum üyelerinin, zorlama olmaksızın toplumsal ilişkilerin temel kurallarına kendiliğinden uymayacakları ya da uyma alışkanlıkları kazanamayacakları doğrusunun yadsınmasıdır. Burjuva hak varolduğu sürece zorlama olmaksızın uyma olanaklı mı? Sosyalizmde “burjuva hak” ürünlerin bölüşümünde düzenleyici, belirleyici faktör olarak varlığını sürdürür. Kapitalizmin yıkılması ile birilikte insanlar, kısa sürede, herhangi bir standart hak olmaksızın toplum için çalışmayı öğrenemezler. Ayrıca, kapitalizmin ortadan kaldırılması, böyle bir değişiklik için ekonomik önkoşulları derhal yaratamaz. “Şimdi, ‘burjuva hak’tan baska bir standart yoktur. Bu ölçüde, bundan dolayı üretim araçlarının ortak mülkiyetini korurken ürünlerin bölüşümünde ve emekte eşitliği koruyacak bir devlete gereksinim hâlâ vardır.” (Lenin, “Devlet ve Devrim”, Seçme Yapıtlar, c.2, İngilizce, s.356) “Kapitalistler, sınıflar ve bunun sonucu olarak baskı altında tutulabilecek hiçbir sınıf varolmadığı kadarıyla devlet solup gider. “Ama gerçek eşitsizliği kutsallaştıran ‘burjuva hak’kı koruma sorunu varolmayı sürdürdüğü için devlet henüz tamamen solup gitmemiştir. Çünkü devletin tamamen solup gitmesi için tam komünizm gereklidir.” (a.g.y., s.356) “Komünizmin ‘üst’ aşaması gelinceye dek, sosyalistler emek ölçüsü ve tüketim ölçüsü üzerinde devlet ve toplum tarafından en sıkı kontrolü talep ederler ...”(a.g.y., s.358) “... Üretim araçlarının ortak mülkiyet durumuna gelmesi söz konusu olduğu sürece, ‘komünizm’ sözcüğü burada da uygulanabilir, ama bunun tam komünizm olmadığını unutmamamız koşuluyla ... Marks komünizmin ekonomik olgunluk aşamaları olarak isimlendirilen şeyin bir analizini verir.” (a.g.y., s.358). Aynı yapıtında, Lenin, komünist toplumun birinci aşamasında bütün yurttaşların, silahlı işçilerden oluşan devletin kiralık çalışanlarına dönüştürüleceğini yazar: “Bütün yurttaşlar tek bir ülke-çapında devlet ‘sendikası’nın çalışanları ve işçileri olacaklardır ...” Görülüyor ki, Lenin, komünist toplumun birinci aşamasında -sosyalizmde- devletin, işçi sınıfının geçici devrimci diktatörlüğünün ortadan kalkmayacağını düşünür ve bu sorunda Marks ve Engels ile uyum içindedir. Ayrıca, sosyalizmin ülke- çapında örgütlenmesini olanaklı görür. “Toplumun bütün üyelerinin, ya da en azından büyük bir çoğunluğunun devleti kendi kendilerine yönetmeyi öğrendikleri andan başlayarak ... hükümetin herhangi bir türü için gereksinim tamamen ortadan kaybolmaya başlar. Demokrasi ne kadar tamsa, gereksiz olacağı an o denli yakındır ...” (a.g.y., s.361) “O zaman, kapı, komünist toplumun birinci aşamasından ikinci aşamasına geçiş ve onunla birlikte devletin tamamen solup gitmesi için ardına kadar açılmış olacaktır.” (a.g.y., s.362) Bütün yazılanlardan anlaşılıyor ki, sosyalizm sınıfsız bir toplumsal gelişme aşaması değildir. Böyle olmadığı için de bir egemenlik aracı, bir sınıf egemenliği aleti olarak devletin varlığını sürdürdüğü bir aşamadır. Bu aşama, sınıflar ve dolayısıyla her zaman için sınıfsal bir niteliğe sahip olmuş devlet denilen makinenin tarihten silinip gittikleri aşamadır. Sosyalizm dönemi devletten devletsizliğe geçiş dönemidir. Sosyalist demokrasinin tam olarak olgunlaşması “politik devlet”in gereksizleşmesi demektir. Geçiş dönemi devleti işçi sınıfının devletidir ve “politik devlet”, devletin solup gitmesinin belli bir aşamasında, Lenin’in yazdığı gibi, politik olmayan devlet olarak adlandırılabilir: “... Bu terim (‘politik devlet’ terimi -B.N.), özellikle yanlış anlamaya neden olabilecek olan bu terim, devletin solup gitmesi sürecine işaret eder: bu sürecin belli bir aşamasında, solup giden devlet bir politik olmayan devlet olarak isimlendirilebilir.” (Devlet ve Devrim). Dikkat edilirse, Lenin, “isimlendirile-bilirlik”ten söz eder. Kimileri ise “isimlendirilir” diye yazarlar. Bu ikisinin aynı şeyler olmadığı ek bir açıklama gerektirmez. Yanlış anlamaya neden olabilecek terimlerden kaçınmak, hele de sorunun özünün kavranmasını olumsuz yönde etkileyecek olanlar-dan, en iyisidir. A.H.Yalaz 20 Şubat 1989 Not: Bu yazı iki devrimci arkadaşa yazılmış bir mektubun tamamına yakınını oluşturur. Ele alınan konunun öneminden dolayı devrimci kamuoyuna sunmayı yararlı buldum. (1) 2 Temmuz 2002 tarihli not: Ekim 1993’te yazdığım “Üçüncü Enternasyonal’i Oportünizm Tüketti” başlıklı broşürde Stalin’in marksist bir usta olmadığı sonucuna vardığımı; ama onu hâlâ komünist olarak değerlendirmeye devam ettiğimi açıklamıştım. 4 Temmuz 2002 tarihinden başlayarak, Lenin sonrası Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve Stalin’in, özellikle 1920’li yıllar sonrası dönem için, ağır teorik, politik ve örgütsel hatalarına karşın komünist bir nitelik taşıdıkları ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin sosyalist olduğu görüşünü artık savunmuyorum. Sözü edilen döneme ilişkin olarak şimdilik herhangi bir değerlendirme yapmıyorum.) |
|
|