|
SÖMÜRGECÝ TÜRK DEVLETÝ KÜRDÝSTAN’DAN DEFOL! (A. H. Yalaz) |
Sömürgeci Türk devleti Güney Kürdistan’da geniþ ölçekli bir savaþ baþlatmanýn eþiðinde. Türkiye Cumhuriyeti (TC) parlamentosunun, sýnýr ötesi askeri harekat yapma yetkisini hükümete veren tezkereyi kabul ettiði 17 Ekim 2007 tarihinden bu yana, hem Kuzey Kürdistan’da, hem de Güney Kürdistan’da politik ortam oldukça gerginleþti.
Türk silahlý kuvvetleri, Güney Kürdistan’da üslenen PKK gerillalarýna karþý savaþ uçaklarý ve topçu ateþiyle saldýrýlar düzenliyor. Bu arada diplomasi oyunu da oynanýyor. Irak’taki merkezi politik yönetim ve Güney Kürdistan özerk yönetimi (isterseniz fiili Kürt devleti deyiniz) hem diplomasi, özellikle Amerika Birleþik Devletleri (ABD) aracýlýðýyla, hem de ekonomik yaptýrým tehdidi ve askeri güç gösterisi yoluyla baský altýnda tutuluyor. Milli Güvenlik Kurulu’nun 24 Ekim 2007 tarihinde aldýðý Güney Kürdistan’a yönelik ekonomik yaptýrým uygulama “tavsiye” kararý bu politikanýn bir parçasýdýr.
Güney Kürdistan’a yönelik geniþ ölçekli askeri harekat hazýrlýðý ve verili politik, diplomatik ve askeri ortam geniþ bir çerçevede ve çok yönlü olarak çözümlenmek ve deðerlendirilmek durumundadýr. TC-Irak sýnýrýnýn yeniden çizilmesi amacýndan tutun da geniþ Ortadoðu inisiyatifi denilen emperyalist projenin gerçekleþtirilmesine dek varan sorunlarý içeren bir çerçevedir söz konusu olan. Güney Kürdistan’da üstlenen PKK gerillalarýnýn Kuzey Kürdistan’da askeri eylemlerini bahane eden ve Güney Kürdistan’da bilinen dört askeri üsse ve binlerce askere sahip olduðu söylenen TC, böyle bir savaþla bir yandan PKK’nýn askeri varlýðýna son vermek, diðer yandan da petrol kaynaklarý bakýmýndan zengin Güney Kürdistan’daki politik etkisini ve askeri varlýðýný güçlendirmek istiyor. Böyle yapmakla Irak devletinin yeniden yapýlandýrýlmasý sürecinde bugüne dek oynadýðý rolden daha aktif bir rol oynamak istiyor. Bölgesel ve uluslararasý oyuncusu bol bir satranç maçýdýr oynanan. Bu yazýda kendimi özellikle toplumsal düzeyde gericilik ile devlet düzeyindeki gericilik arasýndaki iliþki ve Kürt ulusal sorununa iliþkin konularla sýnýrlayacaðým.
Toplumsal düzeyde gericilik ile devlet düzeyindeki gericilik iliþkisi
TC’nin askeri iþgal hazýrlýðýna, þoven Türk milliyetçisi politik güçlerin yön ve renk verdikleri Türkiye ve Kuzey Kürdistan düzeyinde bir toplumsal kampanya eþlik ediyor. Mitingler, yürüyüþler ve toplantýlar yapýlýyor. Terörü lanetlemek adý altýnda þoven Türk milliyetçiliði ve Kürt düþmanlýðý kýþkýrtýlýyor. “Mehmetçik” rolünü en iyi oynama yarýþý yapýlýyor adeta. Burjuva politik partiler, burjuva medya, sivil toplum örgütleri denilen kitle örgütlerinin burjuva ve küçük-burjuva önderlikleri, kimi üniversite öðretim üyeleri vb. toplumsal gericiliði kýþkýrtýyorlar ve güçlendiriyorlar. Öyle ki, bir televizyon kanalýnda sunulan bir spor programýnda bir yorumcu Abdullah Çatlý gibi bir faþist katili övüyor ve onun gibi insanlara ne denli gereksinme olduðunu savunuyor.
Bütün bu yapýlanlar halklar arasýnda doðrudan çatýþmayý kýþkýrtan bir iç ve dýþ politikanýn ayrýlmaz öðeleridir. Milli Güvenlik Kurulu’nun “itidal” çaðrýsýnýn bir kýymet-i harbiyesi yoktur. Kürt etnik kökenli insanlara karþý, özellikle Batýdaki kentlerde, þoven Türk milliyetçiliði tarafýndan kýþkýrtýlan saldýrýlar yapýlmaktadýr. Bu saldýrýlarýn kitlesel bir karakter kazanmasý ciddi bir olasýlýktýr. Faþist politik güçlerin PKK’yý protesto görünümü altýnda Türk-Kürt düþmanlýðýný kýþkýrtan gösterilerin örgütlenmesinde oynadýklarý baþat rol buna iþaret ediyor. Son haftalarda yaþananlar Türkiye-Kuzey Kürdistan toplumunun burjuva-milliyetçiliði, özellikle þoven Türk milliyetçiliði, dinsel gericilik ve militarizm hastalýklarýndan ne denli muzdarip olduðunu gösterdi. Türk milliyetçiliðiyle Kürt milliyetçiliði arasýnda kesin bir ayrým yapýlmalýdýr. Bugünkü tarihsel koþullarda, Türk ulusu ile Kürt ulusu arasýndaki iliþkiler söz konusu olduðunda, ezilen ulus milliyetçiliði olarak Kürt milliyetçiliði politik bakýmdan genel olarak ilerici bir rol oynarken, ezen ulus milliyetçiliði olan Türk milliyetçiliði gerici bir rol oynamaktadýr.
Burada özellikle dikkat çekmek istediðim ve üzerinde ýsrarla durulmasý gereken konu toplumsal gericilikle devlet düzeyinde gericilik arasýndaki iliþkidir. Bu olumsuz bir iliþkilendirmedir. Bu iki düzey arasýndaki iliþkiyi demokratikleþme sorunu çerçevesinde olumlu olarak da kurabiliriz. Gericiliðin kaynaðý toplumsal düzeyde aranmalýdýr. Genel olarak gericiliðin, özel olarak da politik gericiliðin kaynaðý devlet deðil, özel mülkiyet temelinde gerçekleþen toplumsal iþbölümü ve toplumun sömüren ve sömürülen sýnýflar olarak bölünmesidir. Devlet gericiliðin yaratýcýsý deðil, onun koruyucusu ve güçlendiricisidir. Devlet özünde yansýtandýr, yansýtýlan deðil. Tüm toplumu kapsayan politik bir örgüt olarak devlet, toplumsal iliþkilerin politik yansýmasýdýr. Toplumsal sýnýflar ve katmanlar arasýndaki iliþkilerin demokratik olduðu bir tarihsel durumda, devletin bunu yansýtmamasý bir kural deðil, istisnadýr. Bu nedenledir ki, demokratikleþme süreci her þeyden önce toplumun demokratikleþmesi sürecidir. Burjuva-milliyetçi ve dinsel gericiliðin toplumda sahip olduðu ideolojik, politik ve kültürel etkinin azalmasý ve devrimci-demokrasinin ve sosyalist demokrasinin etkisinin artmasý toplumun demokratikleþmesi anlamýna gelir. Birincilerin etkisi ne denli zayýflarsa ikincilere yönelik eðilim güçlenir. Kuþkusuz, bu kendiliðinden bir süreç deðildir. Bilinçli-planlý ve örgütlü müdahaleyi gerektirir; ama, böylesi bir müdahalenin etkili olabilmesi için kimi nesnel ve öznel koþullarýn hazýr olmasý gerekir. Hastanýn tedaviye yanýt vermesi için kimi içsel koþullarýn uygun olmasý gibi. Unutulmamalýdýr ki, istenç gücü de maddi koþullarla sýnýrlandýrýlmýþtýr. Toplumun demokratikleþmesiyle devletin demokratikleþtirilmesi arasýndaki iliþki, içinde yaþanýlan toplumu ve bu toplumun en belirleyici politik örgütü olarak devleti tanýmak bakýmýndan son derece önemlidir. Ekim ayý içinde Türk milliyetçiliðinin damgasýný vurduðu miting, yürüyüþ ve toplantýlar, yapýlan basýn açýklamalarý, yazýlan köþe yazýlarý, yapýlan konuþmalar bu iliþkiyi irdelemek, anlamak ve açýklamak bakýmýndan ilginç veriler sunuyor.
Politik demokrasinin kaynaðý toplumsal iliþkilerdir. Toplum üyeleri arasýndaki iliþkilerin demokratik olmadýðý, insanlarýn düþünce özgürlüðüne, düþündüðünü, örgütlü ya da örgütsüz, yayma ve gerçekleþtirme özgürlüðüne sahip olmadýðý, farklý etnik kökenden insanlarýn birbirine tahammül ettikleri deðil, farklýlýklarýnýn bilincinde olarak birbirlerinin varlýklarýný kabul ettikleri bir toplumsal ortam olmaksýzýn devlet olarak politik örgütlenme düzeyinde demokratikleþtirme beklenemez. Politik sistemdeki demokratikleþtirmeden (gerici-faþist içerikli yasalarýn kaldýrýlmasý, demokratik yasalarýn yapýlmasý, demokratik kurumlarýn kurulmasý ve kurumlar arasýndaki iliþkilerin, örnek olarak burjuva toplumunu alacak olursak, burjuva demokratik ilkelere göre düzenlenmesi, vb.) daha çok toplumsal düzeyde demokratikleþmedir asýl olan. Böylesi bir toplumsal demokratikleþme, diðer þeylerin yaný sýra, Türk milliyetçiliðinin, özellikle Türk þovenizminin, Kürt milliyetçiliðinin, genel olarak dinin, özel olarak da politik Ýslam’ýn toplumsal düzeydeki etkisinin azalmasý sürecidir. Genel bir kural olarak toplumsal demokratikleþme devletin demokratikleþtirilmesine ön gelir. Bu, devletin aþaðýdan yukarý demokratikleþtirilmesi olarak da tanýmlanabilir. Özellikle kapitalist geliþme yoluna geç giren toplumlarda devlet, yukarýdan devrimler örneðinde olduðu gibi, toplumlarýn yukarýdan aþaðýya demokratikleþtirilmesinde baþ oyuncu rolünü oynar; ama, bu, toplumsal iliþkilerin geliþmiþlik derecesiyle sýnýrlandýrýlmýþ bir roldür. Toplumun demokratikleþme derecesi devletin demokratikleþtirilme derecesini yansýtýr. Bunun tersi de doðrudur. Toplum ve devlet birbirlerini karþýlýklý olarak etkilerler. Bu nedenledir ki, bu ikisi arasýnda diyalektik bir iliþki vardýr, basit bir neden-sonuç iliþkisi deðil.
Türkiye ve Kuzey-Kürdistan’da toplumsal iliþkiler demokratik deðil, antidemokratik, hatta ciddi derecede gericidir. Türkiye ve Kuzey-Kürdistan’daki toplumsal iliþkiler, diðer farklýlýklar bir yana, etnik farklýlýklarýn bir olgu olduðunu kabullenerek birbirlerini kabullenme gibi bir olgunluk düzeyinde deðildir. Bu, özellikle ezen ulus olan Türk ulusuna ait toplum üyelerinde ezilen-sömürge ulus olan Kürt ulusunun ulusal haklarýna karþý gerici düþünce ve davranýþlar olarak kendini gösterir. Deneyim ve veriler gösteriyor ki, nedeni ne olursa olsun, etnik olarak Türk kökenli olan insanlarýn ezici bir çoðunluðu, özellikle Kürt ulusunun ulusal haklarý ve kendi politik yazgýsýný belirleme hakký söz konusu olduðu sürece antidemokratik, hatta gericidir. Bu nedenledir ki, þoven Türk milliyetçiliði bayraðý altýnda kolayca toplanabilmekte ve harekete geçirilebilmektedir. TC tarihi boyunca yapýlan parlamento seçimlerinde seçmenlerin politik parti tercihleri ve seçim sonuçlarý bunun en iyi göstergesidir.
Dikkat çekilmesi gereken bir nokta odur ki, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da insanlarý milliyetçi ve dinsel ideolojilerle etkilemek ve hareket geçirmek, demokrat-devrimci ve sosyalist ideolojilerle harekete geçirmekten çok daha kolaydýr. Demokrat ve komünist-devrimcilerin genel olarak sandýklarýnýn tersine, asýl olarak politik önderlik eksikliði sorunu deðildir bu. Örneðin, burjuva-milliyetçi ve dinsel gericiliðe karþý savaþýmda, varýlan geliþme aþamasýnda toplumsal geliþmeyi frenleyen bu ideolojilerle rekabette (sömürülen ve ezilen sýnýf ve katmanlarý ideolojik, politik ve kültürel olarak kazanma rekabeti) kitlesel ideolojik, politik ve kültürel etki saðlayabilmeleri için komünist-devrimcilerin toplumsal süreçlere bilinçli-planlý müdahaleleri yetmez. Bunun için kimi nesnel ve öznel koþullarýn hazýr bulunmasý da gerekir. Ýþaret ederek geçeyim: Komünist-devrimciler kitleleri komünizme kazanma çalýþmasýna sýfýrdan baþlamazlar. Kendimi düþünsel düzeyle sýnýrlayacak olursam, komünist düþüncelere ön gelen ilerici burjuva düþünceler onlar için gerekli kimi öznel koþullarý hazýrlarlar. Týpký komünist hareketin kimi öznel koþullarýnýn devrimci-demokrat hareket tarafýndan hazýrlanmasý gibi.
Toplumdaki milliyetçi ve dinsel gericiliðe karþý savaþým, ayný zamanda, halka karþý, halkýn antidemokratik ve gerici düþüncelerine, deðer yargýlarýna, önyargýlarýna, olumsuz anlamda etnik ayrýmcýlýk yapmasýna, olumsuz anlamda ayrýmcý davranýþ biçimlerine vb. karþý savaþýmdýr da. Evet, halk kitlelerine karþý ideolojik ve kültürel savaþým! Kimi etkisi altýnda tutan ideolojilere ve kültürlere karþý savaþým yürütülüyor? Halk üzerindeki ve halk tarafýndan doðru olduðuna inanýlan ideolojilere ve kültürlere karþý. Savaþým, entelektüel üretim araçlarý da dahil olmak üzere, genel olarak üretim araçlarýnýn mülkiyetine sahip olan ekonomik ve politik iktidar sahiplerine karþý yürütülmez yalnýzca, halka karþý da yürütülür. Kapitalist düzenin temsilcileri olan ve bu düzenin sürekliliðini saðlamak isteyen birincilere karþý ideolojik ve kültürel savaþýmýn bunlarýn ideolojik-politik ve kültürel hegemonyasý altýnda bulunan sömürülen ve ezilen toplum kesimlerine karþý savaþýmýndan ayrýlmaz olduðu bilincine sahip olunmadýkça onlara karþý savaþým gereði gibi yürütülemez. Bunu anlamayan ideolojik savaþým sorununu anlamamýþ demektir. Bunu anlamayan halk kuyrukçuluðuna ya da dalkavukluðuna kapýlýr; böyle bir eðilimi varsa bunu sürdürür ve çizgi olarak benimser.
Temmuz ayýnda yapýlan parlamento seçimlerini deðerlendiren yazýlarýmdan birinin asýl konusu halkýn parlamenter avanaklýðý idi. Bu, gerici partilere oy veren seçmenler þahsýnda sömürülen ve ezilen kitlelere yapýlmýþ bir eleþtiriydi. Kimi Ýnternet sitelerinde bu eleþtirel saptamanýn eleþtirildiðini gördüm. Kimileri bu saptama karþýsýnda, avanaklýk ile aptallýðý birbirine karýþtýrarak, halký savunma gereksinimi duydu ve sorunu devrimci önderlik eksikliðiyle açýklamaya çalýþtýlar. Sorayým: Halk hata yapmaz mý? “Halk paternalizmi”, toplumu yeni ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel iliþkiler olarak yeniden kurma gibi toplumsal ideallere sahip olanlarýn davranýþý olamaz. Yanlýþ düþünce ve bilince sahipseler halk kitlelerine yanlýþ düþündükleri söylenmeli, yalnýzca hangi düþüncelerin yanlýþ olduðu deðil. Yalnýzca ekonomik ve politik güç sahiplerinin düþünce, davranýþ ve politikalarýnýn eleþtirisi ve teþhiriyle yetinmek olmaz. Halký eleþtirmek onu ciddiye almak demektir. Böylesi bir tutum, onu korunmaya gereksinim duyan bir nesne olarak görme tutumuyla taban tabana karþýttýr. Örneðin, militarizmin komünist-devrimci eleþtirisi yalnýzca yönetici sýnýflarýn ya da sýnýf kesimlerinin militarist çizgilerini hedef seçmekle yetinemez. Her türlü toplumsal sorunu askeri yöntemlerle çözme eðilimi Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarý arasýnda son derece güçlüdür. Türklere iliþkin olarak yapýlan “asker millet” nitelemesi bunun en çarpýcý göstergesidir. “Asker millet”e de Kürt ulusal sorunu gibi bir sorunu da asker gibi çözmek yaraþýr!
Kimi sol güçler için halk Hindularýn kutsal ineði gibidir. O bir dokunulmazdýr. Ben dokunurum! Dokunanlarýn sayýsý ne denli artarsa o denli iyi olur. Saptayalým ve unutmayalým: Halkýmýzýn büyük bir çoðunluðu saðcýdýr! Tutucudur, milliyetçi ve dinsel gericiliðin güçlü etkisi altýndadýr. Solcu halkýmýzýn büyük bir kesiminin solculuðu da asýl olarak CHP, DSP gibi partiler tarafýndan temsil edilen burjuva solculuktan ileri gitmez. Komünist-devrimcilerin kapitalizme karþý ideolojik-politik ve kültürel savaþýmýnýn ne denli zorlu bir savaþým olduðunu anlamak için bunu baþlangýç durumu olarak almak gerekir. Devrimci önderlik eksikliði olduðu tartýþma konusu bile deðildir; ama, bu durum, komünist-devrimcilerin önünde halkýn eleþtiri yoluyla da politik eðitimi gibi bir görevin olduðunu da unutturmamalý.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan toplumun demokratikleþmesinin önündeki en büyük engel: Kürt ulusu üzerindeki sömürgeci baský
Kuzey Kürdistan’ýn sömürge statüsü kanýksanmamalýdýr. Kanýksandýðý durumda Kürt ulusal sorununun içeriði, deðiþik yerel, bölgesel ve uluslararasý politik güçlerin bu soruna karþý politik tutumu, sorunun olasý çözüm yöntemleri gibi konular gereði gibi çözümlenemez ve devrimci politikalar üretilemez. Kuzey Kürdistan’ýn sömürge statüsü ve Kürt ulusal sorunun varlýðý Türkiye- Kuzey Kürdistan toplumunun demokratikleþmesinin önünde büyük bir engel olmaya devam ediyor. Bu sorunun çözülmemiþ olmasý, militarizmi, þoven Türk milliyetçiliðini, faþizmi ve dinsel gericiliði besliyor. Özellikle Türk kökenli yönetici sýnýfýn/sýnýf katmanlarýnýn büyük bir kesimi ve onlarýn toplumsal-politik yaþamýn her düzeyindeki temsilcileri, genel olarak TC hükümetleri, askeri ve sivil yüksek devlet görevlileri (büyük bürokrat burjuvazi) sýnýfsal-politik hakimiyetlerini sürdürebilmek için böylesi bir sorunun varlýðýna gereksinim duyuyorlar.
Kuzey Kürdistan, emperyalizm ve yerli iþbirlikçisi egemen kapitalist burjuvazinin ortak sömürgesidir. Bu anlamda da uluslararasý bir sömürgedir. TC sömürgeci bir güç olarak Kuzey Kürdistan’da bulunuyor. Türk devleti ve özel olarak Türk ordusu sömürgeci statünün sürdürülmesinin en baþat politik-askeri aracýdýr. Bu nedenledir ki, Kürt ulusal sorununun demokratik çözümünden yana olanlar, özellikle Türk olan komünist-devrimciler, emperyalist iþgale karþý savaþan 1920’lerin baþlarýndaki orduyla karþýlaþtýrýlmamasý/karýþtýrýlmamasý gereken bu sömürgeci ordunun Kuzey Kürdistan’da varolma hakký olmadýðýný ve dört gerici bölge devleti arasýnda bölünmüþ olan Kürdistan’ýn bu parçasýný derhal terk etmesi gerektiðini, devletten ve gerici-faþist politik güçlerden ve, eklemek gerekir ki, özellikle Türk olan halk kitlelerinden gelebilecek saldýrýlarý da göze alarak, politik koþullar ne olursa olsun, ýsrarla propaganda etmek zorundadýrlar. Yaný sýra, bu sömürgeci ordunun, Güney Kürdistan’da PKK gerillalarýný hedef alan askeri operasyonlarýna son vermesi ve geniþ ölçekli askeri hareket planýndan vazgeçmesi de talep edilmelidir. Güney Kürdistan’daki askeri üslerin kapatýlmasý ve askerlerin geri çekilmesini de. Özce, Türk devletinin Kuzey ve Güney Kürdistan’daki varlýðýna son verilmelidir.
TC’nin Kürdistan’da varolma hakký yoktur; ama Kürt halkýnýn sömürgeci boyunduruða karþý her türlü araçla direnme hakký, özel olarak vurgulamak gerekirse, silahlý direnme hakký vardýr. Gerek Osmanlý Ýmparatorluðu, gerekse TC devleti dönemlerinde Kürt halký bu hakkýný birçok kez kullanmýþtýr. Bu hakkýn nasýl kullanýldýðý, hangi amaçlara ve politikalara hizmet ettiði, silahlarýn hangi sýnýfsal çýkarlarý gerçekleþtirmek için kullanýldýðý ayrýca irdelenmesi ve tartýþýlmasý gereken bir konudur. Ama , her türlü tartýþmanýn üstünde olan bir þey vardýr ki, bu hakkýn Kürt ulusuna ait bir hak olduðu ve kullanma biçimlerini seçme özgürlüðüne de sahip olduðudur. Bu, komünist-devrimcilerin bu hakkýn hangi tarihsel koþullarda ve nasýl kullanýlacaðýna kayýtsýz kalabilecekleri ve/veya kalmalarý gerektiði olarak anlaþýlmamalýdýr. Öylesi durumlar olabilir ki, bir hakkýn kullanýlmasý, bu bir ulusun kendi politik yazgýsýný kendi belirleme hakký bile olsa, yol açacaðý sonuçlar açýsýndan da deðerlendirilmek zorundadýr. Bir hakkýn kullanýlmasý halklarýn birbirlerini katlettiði, katletmeye zorlandýðý bir iç savaþa ya da bölgesel bir savaþa yol açacaksa, bu hak böyle bir durumun aracý olarak kullanýlmamalýdýr. Geniþ çaplý bölgesel silahlý çatýþmalardan ve devletler arasý iliþkilerin politikanýn askeri araçlarla sürdürülmesine götürecek denli kötüleþmesinden, Kürt halký baþta gelmek üzere, bölge halklarýnýn çýkarý yoktur. Özellikle Kürt olan komünist-devrimciler böylesi koþullarda son derece zor bir görev ve sorumlulukla karþý karþýya kalýrlar.
Kürtlerin, özellikle vurgulamak isterim ki, Kürdistan’ýn bütününü savaþým alaný olarak seçen komünist ve demokrat-devrimci örgütlerin, Kürt ulusunun ulusal kurtuluþu için savaþým yürütmeyi azami amaç olarak benimsemiþ yurtsever Kürt milliyetçisi örgütlerin ve diðer Kürt örgütlerinin Kürdistan’ýn bütün parçalarýnda örgütlenme ve silahlý direnme de dahil olmak üzere, direnme hakkýný kullanma haklarý vardýr. Kürdistan’ýn bütünü onlarýnýn çalýþma alanýdýr. Devlet sýnýrlarýnýn varlýðý bu hakký ortadan kaldýrmaz. Bu nedenledir ki, TC’nin Kürdistan’da varolma hakký yokken, ulusal-devrimci karakterini 1990’lý yýllarýn baþlarýnda, bir tarih belirtilecek olursa, 1993 yýlýnýn Mart ayýnda ilan ettiði ateþkesle birlikte yitirmiþ olan PKK’nýn varolma hakký vardýr. PKK’nýn Kürt ulusunun sömürgeci boyunduruktan kurtuluþunu amaç edinen ulusal-devrimci bir örgüt olma niteliðini yitirmiþ olmasý, artýk yurtsever-devrimci milliyetçi bir örgüt olmamasý bu durumu deðiþtirmez. Onun hakkýnda ne düþünülürse düþünülsün, PKK’nýn Kürdistan’da varolma hakký kabullenilmeli ve Türk ordusunun ona karþý askeri saldýrýlarýna karþý çýkýlmalýdýr.
Bu satýrlarýn yazarý PKK’nýn askeri eylemlerinin ulusal kurtuluþçu bir politik çizginin hizmetinde olmadýðýnýn bilincindedir. Kürt ulusal burjuvazisinin reformist kanadýnýn temsilcilerinden biri olan PKK’nýn (ulusal) devrimci savaþýmda komünist-devrimci ve demokrat-devrimci güçlerin baðlaþýðý olmadýðýnýn da. Dahasý, PKK’nýn askeri eylemleri Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da Türk þoven milliyetçiliðini güçlendirici bir etki yapýyor. Devlet içindeki ve dýþýndaki faþist ve diðer gerici militarist güçler tarafýndan kullanýlan bu eylemler, toplumsal düzeyde demokratikleþmenin, Türk ve Kürt halklarý arasýndaki yakýnlaþmanýn, dayanýþma bilinç ve duygusunun geliþmesinin önündeki önemli engellerden biridir.
Geçerken iþaret edeyim ki, PKK’nýn Ortadoðu denilen bölgede oynadýðý politik ve askeri rol uluslararasý iliþkiler açýsýndan ayrý ve çok yönlü olarak çözümlenmeli ve deðerlendirilmelidir. Örneðin, ABD emperyalizminin geniþletilmiþ Ortadoðu inisiyatifi denilen emperyalist projede ona biçilen rolün ne olduðu gibi. Örneðin, Ýran Ýslam Cumhuriyeti’ne karþý ABD emperyalizminin politikasýyla PKK’nýn politik ve askeri varlýðý arasýndaki iliþkinin niteliði gibi.
Bugünkü durumda nasýl bir pratik-politik tutum alýnmalýdýr? Öncelikle saptanmalýdýr ki, süren düþük-yoðunluklu savaþtan ve Türk ordusu tarafýndan yürütülecek olasý bir geniþ ölçekli harekattan hem Güney ve Kuzey Kürdistan, hem de Türkiye halklarý zarar görüyorlar ve göreceklerdir. Kazananlar, baþta ABD emperyalizmi ve Türk gericiliði olmak üzere emperyalizm ve bölgesel gericilik olacaktýr. TC’nin askeri harekatýna karþý aktif olarak karþý çýkmak ilkesel bir sorundur. Bütün komünist-devrimciler, özellikle Türk etnik kökenli olanlar, emperyalizmi ve bölgesel gericiliði güçlendiren ve daha da güçlendirecek olan ve devrim ve sosyalizm savaþýný zayýflatan ve daha da zayýflatacak olan Güney ve Kuzey Kürdistan’daki Türk askeri operasyonlarýna son verilmesi istemini öne sürerek, olasý bir geniþ ölçekli askeri harekatý da önleme amacý güden savaþ karþýtý etkinlikler örgütlerken, Kürt olan komünist-devrimciler de silahlý eylemleri reformist bir politik çizginin hizmetinde olan, sahip olduðu politik çizgi ve gerçekleþtirdiði askeri eylemlerle devrim ve sosyalizmin mevzilerini güçlendirmek bir yana daha da zayýflatan PKK’nýn silahlý eylemlerinin durdurulmasý için çalýþmalýdýrlar. Yukarýda iþaret edildiði gibi, PKK’nýn bugünkü çizgisi ve askeri eylemleri Kürt ulusunun ulusal kurtuluþuna hizmet etmiyor ve Kuzey Kürdistan ve Türkiye toplumunun demokratikleþmesinin önünde engel oluþturuyor.
Bölgesel etkisi büyük olacak olan bir savaþýn önlenememesi durumunda komünist-devrimci taktik Türk ordusunun yenilmesi için çalýþmak olmalýdýr. Türk ordusunun yengisi Türk devletinin bölgesel gücünü ve içteki güç ve saygýnlýðýný artýrýrken, yenilgisi bu gücü hem bölge düzeyinde, hem de Kuzey Kürdistan ve Türkiye ölçeðinde zayýflatacaktýr. Yenilgi durumunda içte saygýnlýk kaybýna da uðrayacak olan TC’nin zayýf düþmesinden devrim ve sosyalizm savaþýmýný güçlendirmek için azami ölçüde yararlanacak biçimde hazýrlýk yapmak komünist-devrimciler olarak önümüzde duran bir görev.
A.H.Yalaz 25 Ekim 2007
|
|
|